Aylardan ekim olmuş, havalar madem güzel gidiyormuş, iznim de hala mevcutmuş, neden bir yerlere gidilmiyormuş? Yakın olsa iyiymiş, denize de girilebilirmiş, sokak sokak gezilirmiş, neden Ayvalık olmuyormuş? Ayvalık oluyor da neden Cunda olmuyormuş. Bookingcom'a giriliyormuş, Cunda aratılıyormuş, karşımıza Moshinos gibi bir yer çıkıyormuş da, e daha ne duruluyormuş? Durmadık elbet. Bastık rezervasyona, aldık biletleri, koyduk giysileri çantaya, çıktık yollara. Cunda'yla ilgilenenler kulakları dikmiş merakla okuyordur bu yazıyı diye aralara uyarılarımı ve tavsiyelerimi de sokuşturacağım. Birrrrrrrrrr:
Otobüs yolculuğu yapılacaksa "gece" yapıla! Yakın dedik, az gittik uz gittik, baktık 9 saat yol yemiş bütün bir günü. Arabayla 5 saat kadar olan Cunda-İstanbul yolu, Kamil Koç'la sağa sola uğraya uğraya bir gün sürdü. Sıkıcı mı, "yooo", bol zeytin ağaçlı keyifli bir manzara eşlik ediyor, ama günümüz kıymetli diyene gece yolculuğu ya da Balıkesir'e uçak tavsiye olunur. Not: Aradaki Eskihisar-Topçular feribotu güneşli günde içimizi açtı...
Feribot'ta Seda'yı arayıp 14.30 gibi ordayız dedim. Seda Moshinos'un cici sahibesi. 18 civarı biz geldik diye arayınca sesinden bizi ne kadar merak ettiği belliydi. Aramış ama ulaşamamış tabii. Bize otogarın önünden geçen dolmuşlara binip son durağa kadar gelin ben sizi karşılarım dedi. Sevindik. Yol aramayacak olmamız iyiydi. Vardığımız yer Yelken diye bir yermiş. Seda'ya geldik Yelken'deyiz deyince bir afalladı. Meğer ters tarafa doğru dolmuşa binmişiz. Cunda değil Ayvalığın son durağındayız, Sarımsaklı tarafı. Haydeee bi daha bin, 20 dakika daha yol git. İkiiiiiiiiiiiiiiii:
Otogardan dolmuşa binerken "Cunda son durak" diye belirtile. Neyse vardığımız yer tüm zahmete değdi dedirtecek cinstendi...
Üççççççç:
Moshinos! Biz çok beğendik. Bu kadar mı özenilir, odaya, kahvaltıya, temizliğe... Rum tipi tasarlanmış, eskiye gönderme yapan bir tarzı var... Seda, çeşit çeşit reçeller, kekler, börekler pişirip misafirlerini şımartıyor. Ben geldiğimde çok şımarıktım, ama zamanla normale dönüyorsunuz.
Sahilde bir sürü restoran var. Biz ilk gece en sondaki Kaptan'ın Yerinde'de yedik. Çok kararlı bir şekilde burası dedim. İçimden bir ses "güzel" sinyali verdi. Haklıymış. Dörttttttttt:
Papalina Kaptan'ın Yerinde'de yenile! Cunda'nın meşhur minyon balığı Papalina'nın en lezzetisini burada yedim.
Yemek sonrası adanın meşhur Taş Kahve'sine gittik. Türk kahvesi seviyorsanız, burada envai çeşidini deneyebilirsiniz: Dibek, damla sakızlı vs. Beşşşşşş:
Taş Kahve'ye kesinkes gidile, kahvesi içile! Biz kahve içerken karşıdan nefis lokmalardan da aldık. Ohh ohhh...
Ertesi gün sabah erkenden kahvaltımızı edip Ayvalık Pazarına yollandık. Biz çok severiz pazar gezmeyi. Ivır zıvrı bol bir pazar buradaki. Giysiden sebzeye, balıktan incik boncuğa var da var... Çok otantik değilmiş ama nedense daha yerel ürünler aradı gözlerim...
O günün devamında Cunda'nın tepesine tünedik. Altııııııııııı:
Değirmen'e çıkıla, güzel demli bir çay içile, manzara bakıla! Etraftaki tüm adaları tepeden görüp, temiz havanın dibine vuracağınız bu tepe noktasında eski bir değirmen ve kütüphane var. Rahmi Koç Müzeleri kapsamına alındığından son derece modern, temiz bir yer. Çıkarken yorulabilirsiniz. Taş yollar üzerinde yürüyeceğinizden spor ayakkabılarınızı takın ayağınıza. Haaa ya da arka yoldan arabayla da ulaşabilirsiniz. Ama Değirmen'e,
evlerin arasından keşfede keşfede çıkmanız Yediiiiiii.ci tavsiyem olsun.
Arkası arkadan gelsin, yazmaktan yoruldum!