24 Ocak 2012 Salı

MARKAZUM'LA!


HERKES “MARKAZUM”LUYOR!





Dünyaca ünlü markaları çevir, kimliklerini kontrol et. Daha fazlası için takipte kal. Her gün, bir gün işine yarar.

http://markazum.blogspot.com

2 Ocak 2012 Pazartesi

yeni...

Bir yıla daha noktayı koyduk... acısıyla, tatlısıyla, harala gürelesiyle, dolu dolu bir yıl oldu 2011. yarını hep sevgiyle kucakladığım ama gizli kapaklı 2012'nin yolunu gözlediğim bir yıl. kimbilir hep yeniyi beklemekten mi, yoksa çift sayıları sevmekden mi ya da maneviyatın yükseleceğine dair inancımdan mı bilmem. evlendim, annemin evinden ayrıldım, hayatımın dönüm noktalarından biri oldu 2011 benim için... göz açıp kapayıncaya kadar da mutlu mutlu geçip gitti işte... ama bu ocak 2'lerde, başka başka oluyor insan, bilen bilir beni. ama elbette yarın umut, neşe, gülümseme, iç huzuru demek...

...bu sana!

Herkese sevgi, mutluluk, sağlık, neşe, eğlence getirsin. hoş geldin 2012... heyecan verici seni :)

8 Aralık 2011 Perşembe

7 Gerçeğim



Hakkımda bilinmeyen 7 gerçek nedir benim yaaa. Sibo sormuş da bakalım ben biliyor muyum :)))

  1. Moralim bozuk olduğunda uyurum. Bu bana çok iyi gelir. Uyandığımda olayın harareti azalmış olur içimde… Bizimkiler bu huyumu zaman içinde çözdüklerinden biraz erken uyusam n’oldular başlar :)

  1. Ayakkabılarıma hiç iyi bakmam. Güzelce temizleyip kaldırmam, arkalarına basarak çıkarırım… onlara özen göstermek mala mülke prim vermek gibi gelir. Ne saçma, alla alla, neden bu tip bir düşünce kalıbı geliştirdim acaba?

  1. Telefonla bir yerleri arayıp, iş halletmeye çok üşenirim. Sırf bundan dolayı, günlük işlerimi yoluna koyacak bir sekretetim olsun isterim.

  1. Şarkı söylemeyi çok severim. Daha doğrusu söyleyene eşlik etmeyi, böylece sesim kendime iyiymiş gibi gelir… Elimi mikrofon gibi yumruk yapar, kendimden geçerim. Kocacım halimi görünce bana karaoke mikrofonu almış. Allaaaah tutmayın beni.

  1. Çocukken hep sıkılırdım. Annemin kulağına eğilip, “anneeee ben sıkıldım ne zaman gidicez” derdim. Bi tarafım hala göçebe sanırım. Ancak “yay”dan “akrep”e geçtiğim şu dönem ivme kaybettiği bir gerçek….

  1. Son zamanlarda fark ettiğim bir şey, şüpheci oluşum… Kolay ikna olmuyorum. En bariz örneğini York Testi yaptırırken yaşadım. Yaptırmaya karar verdikten sonra bile bi acaba vardı kafamda…

  1. Sosyal medyada aktif olmayı hep istiyorum ama olamıyorum. Olanları gıptayla izliyorum, düzenli blog yazanlar, twit atanlar… Bir gün, belki, neden olmasın. Hatta şimdi “bloguma nasıl giriyordum” diye bile bi düşündüm. Ama sadece bi an için :P

10 Ekim 2011 Pazartesi

3 günlük Cunda dinlencesi -1




Aylardan ekim olmuş, havalar madem güzel gidiyormuş, iznim de hala mevcutmuş, neden bir yerlere gidilmiyormuş? Yakın olsa iyiymiş, denize de girilebilirmiş, sokak sokak gezilirmiş, neden Ayvalık olmuyormuş? Ayvalık oluyor da neden Cunda olmuyormuş. Bookingcom'a giriliyormuş, Cunda aratılıyormuş, karşımıza Moshinos gibi bir yer çıkıyormuş da, e daha ne duruluyormuş? Durmadık elbet. Bastık rezervasyona, aldık biletleri, koyduk giysileri çantaya, çıktık yollara. Cunda'yla ilgilenenler kulakları dikmiş merakla okuyordur bu yazıyı diye aralara uyarılarımı ve tavsiyelerimi de sokuşturacağım. Birrrrrrrrrr: Otobüs yolculuğu yapılacaksa "gece" yapıla! Yakın dedik, az gittik uz gittik, baktık 9 saat yol yemiş bütün bir günü. Arabayla 5 saat kadar olan Cunda-İstanbul yolu, Kamil Koç'la sağa sola uğraya uğraya bir gün sürdü. Sıkıcı mı, "yooo", bol zeytin ağaçlı keyifli bir manzara eşlik ediyor, ama günümüz kıymetli diyene gece yolculuğu ya da Balıkesir'e uçak tavsiye olunur. Not: Aradaki Eskihisar-Topçular feribotu güneşli günde içimizi açtı...

Feribot'ta Seda'yı arayıp 14.30 gibi ordayız dedim. Seda Moshinos'un cici sahibesi. 18 civarı biz geldik diye arayınca sesinden bizi ne kadar merak ettiği belliydi. Aramış ama ulaşamamış tabii. Bize otogarın önünden geçen dolmuşlara binip son durağa kadar gelin ben sizi karşılarım dedi. Sevindik. Yol aramayacak olmamız iyiydi. Vardığımız yer Yelken diye bir yermiş. Seda'ya geldik Yelken'deyiz deyince bir afalladı. Meğer ters tarafa doğru dolmuşa binmişiz. Cunda değil Ayvalığın son durağındayız, Sarımsaklı tarafı. Haydeee bi daha bin, 20 dakika daha yol git. İkiiiiiiiiiiiiiiii: Otogardan dolmuşa binerken "Cunda son durak" diye belirtile.  Neyse vardığımız yer tüm zahmete değdi dedirtecek cinstendi...

Üççççççç: Moshinos! Biz çok beğendik. Bu kadar mı özenilir, odaya, kahvaltıya, temizliğe... Rum tipi tasarlanmış, eskiye gönderme yapan bir tarzı var... Seda, çeşit çeşit reçeller, kekler, börekler pişirip misafirlerini şımartıyor. Ben geldiğimde çok şımarıktım, ama zamanla normale dönüyorsunuz.



Sahilde bir sürü restoran var. Biz ilk gece en sondaki Kaptan'ın Yerinde'de yedik. Çok kararlı bir şekilde burası dedim. İçimden bir ses "güzel" sinyali verdi. Haklıymış. Dörttttttttt: Papalina Kaptan'ın Yerinde'de yenile! Cunda'nın meşhur minyon balığı Papalina'nın en lezzetisini burada yedim.

Yemek sonrası adanın meşhur Taş Kahve'sine gittik. Türk kahvesi seviyorsanız, burada envai çeşidini deneyebilirsiniz: Dibek, damla sakızlı vs. Beşşşşşş: Taş Kahve'ye kesinkes gidile, kahvesi içile! Biz kahve içerken karşıdan nefis lokmalardan da aldık. Ohh ohhh...

Ertesi gün sabah erkenden kahvaltımızı edip Ayvalık Pazarına yollandık. Biz çok severiz pazar gezmeyi. Ivır zıvrı bol bir pazar buradaki. Giysiden sebzeye, balıktan incik boncuğa var da var... Çok otantik değilmiş ama nedense daha yerel ürünler aradı gözlerim...

O günün devamında Cunda'nın tepesine tünedik. Altııııııııııı: Değirmen'e çıkıla, güzel demli bir çay içile, manzara bakıla! Etraftaki tüm adaları tepeden görüp, temiz havanın dibine vuracağınız bu tepe noktasında eski bir değirmen ve kütüphane var. Rahmi Koç Müzeleri kapsamına alındığından son derece modern, temiz bir yer. Çıkarken yorulabilirsiniz. Taş yollar üzerinde yürüyeceğinizden spor ayakkabılarınızı takın ayağınıza. Haaa ya da arka yoldan arabayla da ulaşabilirsiniz. Ama Değirmen'e, evlerin arasından keşfede keşfede çıkmanız Yediiiiiii.ci tavsiyem olsun.

Arkası arkadan gelsin, yazmaktan yoruldum!




7 Eylül 2011 Çarşamba

biricik aşkım...

hastanede annenlesin... seni hep düşündüğümü ve yanında olduğumu bil. her şey yoluna girecek. sağlıkla çıkaracağız anneciği... iyi günde kötü günde seni hep çok seviyorum.

mutlulukla hüzün iç içe geçince...

güzel bir bayram dönüşü duygularıyla doluyken, hüzünle harmanlandı yüreğim. çocukluk günlerimden çıkıp gelen dingin bir yüz, sakin bir ses tonu, güzel bakan gözler, çalışkan, dürüst bir doktor, anlayışlı, güven veren, sıcak, samimi, içi dışı bir, dürüst, ömürlük bir eş, çok sevilen ve sayılan bir baba... şimdi gitti ama hep var olacak. ailesinin huzuru ve mutluluğu için var etti kendini, büyüttü aileyi, birbirine bağladı. gözlerimizden yüreğimize sıcacık duygularla akıyor şimdi. baba kaybetmenin ne demek olduğunu bilenler şimdi evlatlarının hislerini  iyi anlar. Ve eş kaybetmek... kimseye yaşatmasın... Onlar için sabır diliyorum şimdi, iç huzuru ve güç... dayanakları bol olsun...  Koray amca, rahat uyu... İyi ki tanımışız seni... herkesi mutlu ettin şu hayatta, şimdi arkanda bir sürü seven var. bu da bir ömre sığdırılacak en büyük hazine belki de...  

28 Haziran 2011 Salı

...beklerken bir işaret alırsın, sonra bir tane daha...

dün sabah masamı böyle buldum

...kuş tüyü, gökkuşağı, bulutların sizin niyetinize uygun olarak şekil değiştirmesi, yerde para bulmak... Eminim siz de, benim gibi durup dururken evde veya sokakta işaretlere rastlamışsınızdır.


Dün bu gökkuşağını masamda bulduğumda sevindim, çünkü tam da ihtiyacım olan bir anda belirivermişti. Hatta fotoğrafını çekip facebook'a koydum. Bu bir işaret miydi? iyi hissetmem için. tüm renkleri içimde barındırdığıma dair... içime su serpti. ferahladım bugün. Okuduğum yazıyla da pekişti iyice...