28 Nisan 2011 Perşembe

Sezercik...

Aklı olan dinler. adam gibi sessizce... Ama yok. Napacaksın ki sakalı yok… Ne ipuçları yakalayıp, sinyaller çakıyor, ama anlayana. Deli muamelesi görüyor çoğu zaman. “Her şeyi bilen” o oysa. Bilgeliğin ta kendisi. Her sorunun cevabı var da, ona hiç sormuyoruz ki. Çünkü böyle bir gücün içimizde bir yerde oluşu inanılmaz geliyor. Göz bir yere kadar görüyor, kulak bir frekansın üstünü duyamıyor. Algılarımızın bunlarla sınırlı kaldığını düşünmekle düşüyoruz en büyük gaflete. Üçüncü göz dediğin, altıncı his dediğin hep var da çağırmasını bilene. Özel bir güç de değil üstelik, insanda standart. Ama kontak anahtarını çevirene. Durup bir bakın arada, birinden kıllandığınızda, bir yerde huzursuz olduğunuzda, ara ara karşınıza çıkan işaretlerde hep bize özel mesajlar yanıp sönüyor. Sadece biz görelim diye, kişisel. Gerisi bize kalmış, ya dolduruşlarla geçecek, dolmuşlara binecek şu kısa ömür, ya o en saf yanımıza sığınarak, sezgilerimizle el ele...

“Beşer, sezermiş de bilmezmiş.” Bütün hikaye bu işte... 

27 Nisan 2011 Çarşamba

Ayrık otu...


Gözlerinin taaa içine içine bakarak sordu: 
-Var mı öyle bir şey? Başkasından duyacağıma sen söyle...
-Yau nerenden uyduruyorsun böyle şeyleri... Birileri seni dolduruyor ama kim, bi elime geçirirsem, göstericem gününü... Sen de amma safsın bu arada, hemen inanıveriyorsun. Olacak iş mi bu dediğin.
-Tamam canım bu kadar celallenme. Yok desen yeter, yalan söyleyecek değilsin ya...
Di mi???
-Aaaaa... ama yok dedim ya canım. Yok yere kendimi savunur duruma girdim.
-Savunacak bi şeyin yok ben de biliyorum aslında ama bi de senden duyarsam içim tam rahatlayacak...
-Tam rahatlama için görev başındayım. Yıkama yağlama her türlü masaj ve benzeri işler...
-Offfff ciddi ol biraz. Sen de böyle bişi duysan senin de içine bir bit yeniği düşerdi. Di mi?
-Hayır efendim düşmezdi. Ben sana güvenirdim. Böyle paranoyakça sorular sormazdım. Kendimi de böyle küçültmezdim.
-Şimdi sence ben senin karşında küçüldüm mü?
-Yani biraz kendine güvensiz görünüyorsun bu şekilde.
-Nasıl yapsaydım? Facebook’tan araştırma yapıp, cep telefonunu karıştırıp arkandan iş mi çevirseydim?
-Güzelim rahat ol, o duydukların doğru olsaydı çoktaaaan...
-Çoktaaaaa ne?
-Hala burdayım di mi?
-Sevinmeli miyim?
-Bit tabii
-Ne kadar da önemsedin kendini...
-Önemsiz miyim?
-Şu an evet...
-Eeee ne sorguluyosun o halde, evet oyumu bu kez onlara verdim... rahatladın mı? Sen de git bi kanal turu yap rahatlarsın...
-Oysa ben seni zaplamayı düşünüyorum, yani kanalını değiştirmeyi...
-Ehhh ne halin varsa gör o halde... senden daha 3 tane daha var bende... Dert değil... Boş ol boş ol boş ol...
-Anamın evine gidiyorum.
-Çocuklarını da al git... 3’ünü de...


26 Nisan 2011 Salı

yan yana, yana yana...


Bir anda silkelendim... içine düştüğüm umutsuzluk çukuru yavaş yavaş balçıklarıyla üzerimi örtmek üzereyken, nefes darlığı ve kalp çarpıntısı da eklenti olmuştu üstüne... çukurdan dışarı  kafamı uzattığımda güneşin sıcaklığını hissedeceğimi umuyordum, bahar geldi sandım. Ama yok, hava berbat. Bulutlar kara kara, pis pis üzerimde. Sigara dumanı gibi çökmüş. İğrenç de bir koku, kokuşmuşluk daha doğrusu. Kendi kendime silkelensem n’olur gibi bir durum. Sen istediğin kadar sallan yuvarlan, hâl vaziyetleri ortada. Yanımda benimle beraber kim var diye baktım. kimse yok. Herkesin kendi çukuru var herhalde. Ayaklandım. Üstüm başım fena, ama en azından aklım başımda nihayet galiba. Gözlerim kan çanağı olmuş uyumaktan. 8 saat uyku idealdir zaten, fazlasının ne faydası olmuş bana ne de bir başkasına. Çapaklarla çamurlar çıkmadı öyle ovalamakla falan. İlerideki su birikintisine gidip su çarptım yüzüme. Biraz olsun gözlerim görmeye başladı. İyi mi oldu ki? Kim olduğumu anladım sudaki aksimden. Allahın cezası biriymişim. Çukurdayken unutmuştum. Balçıkla sıvanmıştı pisliklerim, kaynamış gitmişti, vicdan falan çözülmüştü. Ama işte bir an geldi ki yüzleşme anı... elbet olacaktı. Kötüymüşüm. Bir çuval inciri berbat etmişim. Anamın babamın yüzüne nasıl bakabilmiştim? Ya da onlar benden utanmamış mıydı konu komşudan? Onlar ben gibi değildi, peki ama beni kim bu hale getirdi? Düzenin adamı olmuştum yani düzenbaz. Düzenin düzmeyenden farkı kalmamıştı ya zaten. Hep bi bahane buluyordum aklımdan geçen zırvalar için. Peki unutulur muydu eskiler? Çürüttüğüm gelecekler, darmaduman ettiğim beyinler, kararttığım aydınlıklar? Hafızaları zayıf deyip durmaz mıydık boyna bi aralar? Şanslıysam yeniden başlarım dedim. Hem bi yerlerde üç beş birikim de yapmışımdır kesin. Olmazsa başka diyarlara uçarım... dedim... Kim miyim? Ha ha ha... Haydi söyleyin bakalım!

22 Nisan 2011 Cuma

Bugün...

Sibelim demiş ki "bugünkü sen"i bir fotoğraf, bir şiir ve şarkıyla anlat... Duygusal günlerdeyim... bir çok soru geçiyor kafamdan... kendimle, ülkemle, gelecekle ilgili. karamsarlığa teslim olmadan... bazen ipin ucunu kaçırarak. eskiye büyük bi özlemle... çocukluğuma, dedeme, babama, tanımasam da kocamın babasına tüm ailenin bir arada olduğu günlere... hatta abartıp orada olmasam da çanakkale savaşındaki mücadeleye, kurtuluş mücadelemize... çok fenayım çok. çok doluyum... sebepler malum... vesile oldu döküldü bu satırlar... gözlerimden de yaşlar.... fazla söze gerek yok, ne zaman dinlesem beni hep çok uzaklara götüren, Cem Karaca'nın sevda kuşun kanadında şarkısı...

bugün buyum işte....


Bugün dünya günüymüş... Barışın içimizde yeşermesini umarak...
bugün buyum işte....














Şiir değil de şarkı sözü... Aynı şarkıdan... Cem Karaca kaleminden dökülenler... Bugün buyum işte...

Sevda kuşun kanadında
Ürkütürsen tutamazsın
Ökse ile sapanla vurursun da saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Çeşmelerden bulamazsın
Ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın...

Yarın 23 Nisan... Bayraklarımızı sallandıralım camlardan. Ama hissederek... Yaşayarak, anlamını bilerek ve düşünerek. Adet yerini bulsun diye değil asla...
Tüm çocuklara neşeli bir gün, aydınlık bir gelecek diliyorum. Kendi ülkelerinde, özgürce, barış içinde...

Ödüllü yarışmamızda sıra oylama yapmada!

"Bugünkü aklımda çocuk olsaydım..." sorumuza cevap verenler arasında en beğendiğinize oy verin...
tıklayın, oylayın!

19 Nisan 2011 Salı

Toprak geldi geliyor.com

bi maruzatım olacak...
irocum var ya irocum, şu yandaki sevimli
Koskoca hamilelik dönemini neredeyse tamamladı ve artık bugün ajanstaki son günü... Hem seviniyorum evde dinleneyeceği ve büyük güne yaklaştığımız için hem de hüzünleniyorum uzunca bir süre her gün burada buluşamayacağımız için...





Hepimiz Toprak'ı sabırsızlıkla bekliyoruz. Ne çok yakışacak arkadaşıma annelik. irem ki sorumluluk sahibidir, ince düşüncelidir, neşelidir, çözüm üreticidir, eminim anneliği de çok iyi becerecek... her türlü kolaylıklar diliyorum canım arkadaşım sana. zaten hep birlikte olacağız.

Çok seviyorum seni tatlı kız....

Bugünkü aklımla çocuk olsaydım...

...konulu, büyüklere "Ödüllü 23 Nisan Yarışması"na katıldınız mı?. Sizin de edecek bir cümleniz varsa, burda ne duruyorsunuz daha? Hayyyydi dooooğru, şuraya! :) 


1 Nisan 2011 Cuma

Ojelerde yeni renkler keşfediyorum!

Bana ne oldu bilmem? Görenler şaşırıyor. benim formatımda böyle ojeler yoktu. ama dedim ki ne var yani, kural mı var? önce mor, sonra turuncu, bugün de mavi denedim. hoşuma gidiyor açıkcası. daha ne kadar renk varsa toplayacağım piyasada. Simli olanlar tercihim değil. Matları seviyorum. Az önce yazaşkı elinde asetonla geldi. dışarıdan almış. bu hızlı değişimde ihtiyacım olacağını düşündü sanırım. Yoksa kötü oldu sil şunu mu demek istiyo?!^&+%/())===)=?  

Bu benimki :)