29 Ocak 2010 Cuma

Colette'in Chéri'si

Haftalarca once alip da vakit bulup yeni izleyebildigim Cheri (Aşkım), yillarca once kitabindan etkilendigim kadar basarili bir filme dönüşmüş. Colette'nin gözümü kirpmadan okudum kitabinda gozumde canlandirdigim tum karakterler ete kemige burunup beyaz perdede ruh ve bedene kavusmuslar adeta... Michell Pfeiffer oyunculugunun dorugunda ama gencliginin sonlarinda gibi gorundu bana... Ama bu ona bir eksi olarak yansimamis, (olgun kadına ovgu) yuceltmis adeta... 


Oyuncunun canlandırdığı Lea de Lonval, 20. yüzyıl başının kortezanlarından, yani prestijli erkeklerin metresliğini yaparak geçinen kadınlarından biri. Emekliliğe hazırlandığı bir dönemde meslektaşının 19 yaşındaki hercai oğlu Chéri’ye (Rupert Friend) tutuluyor, sonrasi malum, kalp sancisi ve aşk acisi... Cheri'nin yuzu Rupert Friend ise feminen durusu ve tutkulu ruh durumu ile filmin en basarili castlarindan ikincisi... 


Lautrec afişlerinden fırlamış gibi duran zayıf figürler, ince sigaralar, kibar Paris mahalleleri, kortezanların korseli kostümleri ve sefahat âlemlerindeki dumanaltı atmosfer... Film bana, bir tablonun içinde yaptigim sira disi yolculuktan eve geri donmusum hissi uyandirdi...


Ben filmi dusunurken Nuriye'cigim sabah elinde DVD'siyle gorundu. Bir film izledim bayildim diye. O da benim gibi etkisi altinda kalmis. "Aşk" romanindan sonra "Aşkım" filmiyle de telepatik durumumuzu pekiştirmiş olduk kendisiyle :)


Türk sinemasinda Eğreti Gelin filminden asina oldugumuz konu sizi de icine cekiverecek. İzlemeyi ihmal etmeyin derim ben. 

Reebok'un bilekli modellerine bir bakın!

Türkiye'de bulunmayan bu bilekli modellerden bir çift edinmek istiyorum, Ozellikle retro olanlara bayildim. siz ne dersiniz? Bir de Easytone diye bir seri var ki, her adımda bacak ve kalca kasalarini calistirarak, sekillendirdigi iddiasinda... Model de guzel fonksiyonu da, ama ben yine de tercihimi bileklilerden yana kullaniyorum.

reebok2
reebok2 by Moontal featuring Reebok


27 Ocak 2010 Çarşamba

Rüyalar şifadır, bazıları geçerken acıtır!



Ruyalarla ilgilenmeye basladigimdan beri ilk kez beni bu kadar huzursuz eden bir ruya gordum. Bugune bile kaldı etkisi... Ustesinden gelmeye calisiyorum. Bugun-yarın cozumlemesini yapariz belki. Rahatlarım o zaman.

Güzü Beklerken - Scott Blum'dan:

"Sezgilerine önem vermeye başladın. Bu iyi bir şey. Bunun güvenebileceğin tek duyun olduğunu anlayacaksın. Gözlerin ve kulakların kolayca kandırılabilir, ama sezgilerin senin pusulandır."

"Rüyalar, bilinç ve spirit düzlemi arasındaki güvenli bölge. Kuralların pek çoğu aynı ve geçerli, ama sen davet etmedikçe buraya kimse gelemez."


26 Ocak 2010 Salı

Neymiş bakalım degisik ozelliklerim?

Yıldız beni mimlemiş... Neymiş bakalım degisik ozelliklerim. Ben de yazarken ogrenecegim :)

  • Üç-dört işi bir arada yaparım, ama pek sevmem... N'olur tek tek gelin.
  • Çocukluğumda çok çabuk sıkılırdım. Sanırım kendi secmedigim yerler oldugundan. Simdi yok mesela. O zamanki klasik diyalog: -Anne sıkıldım, hadi gidelim. -Sıkıcan iyidir, çabuk çıkmaz.- Offff


  • Hava karanlık ve soğuksa "korkarım". Ne alaka? Çocukluğum Ankara'nın ayazında geçtiğinden midir nedir?
  • Sayısal isimleri illa ya bir yukarı-bir aşağı söylerim. Mesela mı? Lise döneminde gittiğimiz Sinema 74'e hep Sinema 73 derdim. Doğrusu 73 muydu yoksa :))) Ya da 16 mm film icin 18 mm demisligim vardır. 
  • Dönem dönem, ara ara içtiğim sigaraya asla tiryaki olmadığım için çok sevinirim.
  • Saçımı uzatırım kısa saça özenirim, kestiririm uzun saçlarımı özlerim.
  • Eşya, giysi vs. odam çok kalabalıktır. Ama estiler mi hepsini sağa sola veririm. Gozlunun yasina bakmam.
  • Sabah uykusunu çok severim hatta gece uykusunu ve öğlen uykusunu da...
  • Fıkra anlatmayı çok isterim ama hatırlayamam. Bu dizi, film ve kitap için de geçerli. Ama şimdi hepsini hatırlayabilmek için niyetimi koyuyorum.
Herhalde daha cok sey vardir ama ilk aklıma gelenler bunlar :))

Ben de mimi Mermaid'e atıyorum. Hadi bakalim tatil donusu yazarsin Denizcim.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Pembe olsa da "bir", gri olsa da!

Guzel bir rengi vardi, aldik seve seve. Rengi icin degil elbette yazani da seviyorduk, yazdirani da... Hatta her aksam eve donerken arabada bir ben okuyordum ablam kullanıyordu, bir o okuyordu ben dinliyordum. Her kelimesi, her satır sonu kendine aşık etti, aşka aşık olduk yol boyunca. Bir gun gazetede bir haber gordum. pembe kapaklı diye erkekler alıp okumuyormus diye gri yapmislar. sasirdim. ama okuyacaklarsa "değer" diye dusundum sonra. ne kadar cok kisi bu duygusal bagi kurarsa aşkla o kadar yucelmez miydi insanoglu, yaklasmaz miydi biraz daha icindeki o yuce tarafa... Yazan Elif Şafak'tı, yazdıran Mevlana... Cok oldu yayinlanali ama okumayanlar icin yeni bir animsatma olsun bu yazi. İnsan olmayi, saf dusunceyi, barisi, bir olabilmeyi hatirlamak icin... Bunca kutuplasmanin icinde yitip giden insani degerleri yeniden kesfetmek icin sizi de "Aşk"ı okumaya davet ediyorum. İcindeki hikayeler, sizi baska hayatlara dokunmak icin cagiriyor, bir baslayin gerisi gelecek...
Kitap bir kapi olabilir Mevlana'nın derin dusunce dunyasina. Sevgiyi bir farkli yasiyor, bir farkli tarif ediyor, yasayarak, acısını dolastirarak damarlarında. Sonra aklıma bu topraklardan gecen Kavuklu geliyor. Binbir memleketten, ten renginden, din ve dilden insanı İstanbul'da aynı sahnede bulusturan ölümsüz islere imza atan o buyuk usta... Pir Sultanlar, Karacaoglanlar, Nasrettin Hocaların adı gecmiyor pek. Eski mi, yoksa geleneksel mi oldugundan, yoksa aslinda temas etmekten cekinildigi icin mi? Eee ne de olsa zaman başka zaman! Oysa onlar degil mi bugunlere gonderme yapan zaman otesi sozlerin dili, onlar degil mi topragimizda buyuyen her cocugun genlerindeki degerli bilgi... Faydalanmak elimizde.



Birliğe Ulaş

Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.

Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?

Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
peki, kutlu ne, kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
iki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

Sen habire gevele dur bakalım,
habire 'usul boylu birlik çam ağacı' de,
sonu nereye varır bunun, nereye?

Şu beş duyudan, altı yönden
varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
insanlara karıl, insanlara,
insanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.

Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini.
Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini.
Tertemiz can canlığını işler, canlığını.
Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.

Ama sen canı da bir bil, bedeni de,
yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine,
hani bademler gibi, bademler gibi.
Ama hepsindeki yağ bir.

Dünyada nice diller var, nice diller,
ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
can nasıl koşar, bunu canlara iletir.


Mevlana Celaleddin Rumi

24 Ocak 2010 Pazar

Sevinci cogaltmak uzere: Kırkyama.org!


Dünyanın her yanındaki kadınlar–anneniz, benim annem, siz ve ben, kız kardeşiniz, arkadaşınız, kızlarımız, henüz karşılaşılmamış bütün kadın kabileleri-, hepimiz, yitirilen şeyleri, yakında bilinçdışından çıkması gereken şeyleri düşlerimizde görürüz.. Dünyanın her yanında hepimiz aynı düşleri görürüz.. Asla haritadan yoksun değiliz. Asla birbirimizden yoksun değiliz.

Düşlerimiz sayesinde birleşiriz.
Bir yola çıktık, var olan yaratıcılığımızı mutluluk ve sevince dönüsecek projeler üretmek icin...
Kırk Yama organizasyonu, katılımcı kadınların ellerinde şekillenecek ve büyüyüp yeşerecek. Bireyselliğini elde etmiş, hayatının maddi ve manevi planlamasını yapabilecek durumda olan kadınların el ele verdikleri, dayanışarak yaratıcılıklarını geliştirdikleri berrak bir alan. Faaliyet alanımız ise, katılımcılarımızın yetenek ve
yaratıcılıklarının uzanabildiği her yer diyebiliriz kısaca. İnternette bir adresimiz olacak tabi: 
Kirkyama.org fakat bu adres bir amaç değil sadece gösterdiğimiz faaliyetlerin sonuçlarının sergilendiği kırk yamalı latif bir yorgan olacak. Öyle ki, üşüyen, şifalanma için desteğe ihtiyacı olan herkesi içine alabilecek bir
yorgan. Katılımcı olacak her kadın, kendini zaten benzersiz bir biçimde bu dünyada görünür kılıyor, her birinin sonraki nesle ilham verici bir öyküsü var ve biz bu eşsiz yamaların birleştiklerinde nasıl duracağını merak ediyoruz? Ya siz?

Buyrun Kırkyama'ya: 




21 Ocak 2010 Perşembe

Sanal şopink!

İs yerinde sabahlari kahvalti sefasindan sonra ilk isimiz mailimize dusen Limango ve Markafoni'ye bakmak! Kim dusunduyse buyuk akillik etmis. Her gun yeni kampanyalar, koca koca indirimler insani masa basi alisverise fena halde muptela ediyor. "Yok yapmaz" dediğim, internet bankaciligina bile prim vermeyen Nuriye dahi her sabah dis fircalamak kadar dogal bir refleksle sorf yapiyor kampanyalar arasi...

Bizim gibi aksamin bir korune kadar masasina mihlanmis kadin milletini en guzel bastan cikarma yontemi bu galiba... Kimi tencere aliyor, kimi nevresim takimi, kimi kozmetik, kimi parmak arasi terlik. İsin basinda Eser var ama. Evini internetten duzdu diyebiliriz. Aliyorum ben de ufak tefek seyler. Orijinal seyler oluyor arada ve "gunun gulumseten anı" haline geliveriyorlar. Gecen gun sibel'in "satildi" diye uzuldukten sonra satin alabildiginde yuzunde olusan gulumseme gorulmeye degerdi dogrusu :)

N'olacak boyle, nereye gidiyoruz bizzzz. Hem sevmem ben oyle sanal seyleri falan :)))

20 Ocak 2010 Çarşamba

20.01.2010



Yaz gelse de giysem!


h&m tatil konsepti



Buz gibi havada yaz kıyafetlerini ozledim ve kendime H&M'den sectigim giysilerle eglenceli bir tatil kreasyonu yaptim. Ozledim ben yazı...
H&M'i gittigim tum yurt disi tatillerinde mutlaka ziyaret ederim ve elim kolum dolu cikarim, istisnasiz. Hem cesitlidir, renklidir, yenidir hem de gayet makul fiyatlardadir. İstanbul'da da acilsin istiyorum. Ama bir yandan da buranin Mango'su mu olur acaba diyerek onu uzaktan sevmeye devam etmek istiyorum... Unutmadan Doli'nin New York H&M'den getirdigi kolye de tam agzima layık.
Bu arada pembe panterli sweatshirt Yaz Aski icin.

Kendi kombinasyonumu yaptim!


my way



Siz de kendi stilinizi yansitan kombinasyonlar yaratmak icin su adresi ziyaret edebilirsiniz:

www.polyvore.com

Hicbir kitap tesaduf degildir!

Gecen gun Yaz Aski  ile arabada giderken konusuyorduk "ne cok kitap var okumamizi bekleyen" diye. Sonra karsimiza cikan kitaplarin tesadüf olmadigindan bahsettik... Hicbir seyin rastlanti olmadigi gibi kitaplar da sans eseri cikmiyordu karsimiza. Bir amac ugruna yaziliyorlar, almamiz gereken mesaji bize ulastirmak ve ufkumuzda yeni bir isik yakmak icin.
Bazen dogru kitap, dogru zamanda cikiyor karsimiza, bazen de biraz erken...  Zamanindan erkense, az anlaşılıyor, hak ettigi degeri yakalayamiyor gozumuzde. Yeniden okudugunuzda ise daha once kacirdigimiz mesajlar, bulamadigimiz anlamlar, atladigimiz satirlar gercek anlamlarına kavusuyorlar.
Yaz sonu bir kucak kitap almistim. Bir kısmını okudum, bir kısmı oylece bekliyordu. Gecen gun gozume carpti, uyumadan once yatakta basladim okumaya...
Adı; Güzü Beklerken. İşte sayfa aralarindan altini cizdigim birkac cumle:
"Sen spiritüel bir uyanışın eşiğindesin ve ben sana yardımcı olmak icin buradayım."
"Din, spiritüel uyanışa giden pek cok yoldan sadece bir tanesidir. Gecisleri anımsamak, rituelleri yerine getirmek ya da evren bilimini incelemek hepsi aynı seyi yapar: aklı bilgiyle mesgul eder, ta ki kişi onunla ne yapacagını bilene kadar yasam tecrubesine sahip sahip olana dek. Ve bu bilgeliktir. Bilgelik = Bilgi + Deneyim"
"Evrenin zaten var olan bilgeligine acilmaya hazir olanlarimiz, gercegin yolunu cok daha kisa surede gecebiliriz."
"Kendimi hic olmadigim kadar guclu hissediyorum ve ay enerjisi, sanki fazladan yardima ihtiyacim oldugu her an onu cagirmami bekliyormus gibi."
"Kendi gerçeğini anlaman icin akik, sezgilerin beslenmesi icin ay tasi ve bu gece aldigin ay enerjisini korumasi icin gumus aylar var."
"Ay isigi, guclendiriciyin enerjisiyle doludur. Ve dolunay sirasinda, yin enerjisi doruk noktaya ulasir. Dolayısıyla almak ve kullanmak icin depolamak daha kolaydir. Diger yandan günes yang enerjisi icerir. Yani depolarinda yin enerjin varsa, kendini ifade etme gucu verir"
"... her gün gezegene iyi dilekler gondererek birkac dakika harcamaya soz verdim"

Bu kitap da hicbir kitap gibi tesaduf degildi.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Paranormal Activity, normal bir aktivite mi?

Korku filmi sevmem. Ama İrreversible (Donus Yok)'i iki kere seyretmis biri olarak, beni neyin gerim gerim gerecegini biliyorum. Sinir bozucu sesler, los ışık, ani hareketler... Paranormal Activity de iste onlardan biri. Hele bir de gece karanliginda izliyorsaniz isiniz bitik demektir. Ufuk'la yillar evvel ilk filmimiz olan Tez ve arkasindan gelen Donus Yok manyakligindan sonra bu benim icin yeni bir darbe oldu.


Film, iki sevgilinin, gece 3 civari baslayan tikirtilarin ne menem bisi oldugunu anlamak icin odalarina kamera koymalariyla basliyor ve zaten oyle de bitiyor. Tamami el kamerasi ve kamera isigiyla cekilmis filmi kimselere onermem. Hele de "para" verip sinemada izleyenleri "normal" karsilamam. 


Aslında filmin amacı ne? Germek. Başarıyor mu? E başarıyor. Derdim mi ne? Bunca gerilim bir dunyada insanin kendini ekstra bir çabayla -kendi irdesiyle- gerdirmeye calismasi mantiksiz gorunmuyor mu size de?


Benim gibi dusunmeyenler oldukca cok ki 15 bin dolarlık minik bir bütçeyle çekilen film, ABD'de şasırtıcı bir şekilde büyük bir gişe başarısına imza atmış. 


Haa bir de bugun edindigim bir bilgiye gore, filmin gosterildigi salonlarda izleyicinin tepkilerini kaydeden gizli kameralar varmis ve kitlenin nelerden tırstığını tespit ediyorlarmış. 
Daha neler gorecegiz bakalim!

Yeni proceler!


Hayatimda bir suru yenilik var 2010 basindan beri. Bunlarin hepsi ayri ayri beni hem cok heyecanlandiriyor hem de motive ediyor. Yanimda, etrafimda cok sevdigim insanlarla ortaklasa yasanan seyler... Onlarla beraber, onlar sayesinde... Bir yerlere varmasini cok istedigim, bir işlere yaramasını umut ettiğim. "Bir" olmayı ogrendigim, yaşadığım ve hissettigim bu donem icin emegi gecen herkese tesekkurler... Enerjisiyle buyusun, gelissin, ulasabildigi yere dogru aksın.

15 Ocak 2010 Cuma

Elma dersem çık, armut dersem çıkma. Elma!



Ablacığım dogum gunumde bana cok begendigim bir kolye almıştı. O kadar begendim ki boynumdan cikarmiyordum hic... Sonra bir sabah uyandıgımda nerede oldugunu hatırlayamadım. Cikarmis oldugumu hayal meyal biliyorum ama gozumde canlanmiyordu bir turlu... ilk gun aradim, uzuuun uzzzuuun... İşe gitmek gerektigi icin biraktim, ama aklim kolyede ve evde kaldi... Birkac saat is yerinde kafa yorduktan sonra aklima Doli geldi. Daha dogrusu Doli'nin cok kisa bir sure once yasadigi olay... Evlenirken anne ve babasinin taktigi, dogal olarak manevi degeri yuksek olan yuzugunu kaybetmisti ve cok uzulmustu. Aklima gelen şey ise annesinin ona verdigi bir "büyü" oldu. 
"Bir ip parçası bul, düğüm at, evin kapılarindan birinin arkasina at"... Bunu yaparsan kaybettigin sey evdeyse mutlaka bulunurmus. İş yerinden hemen annemi aradim. Ona talimati verdim. Biraz umutlandım. Aksam yogadan sonra, yorgun argin, ac bilac eve dondukten sonra, bir arama macerasi daha basladi. Düğüm atilmis ip kapinin arkasinda, ben deli divare sagi solu arastiriyorum. 

Bir yandan sinirlerim iyice bozulmus, soyleniyorum: "bu aptal anahtarlık yillardir burada, inatla kaybolmamis da, benim gül gibi kolyem niye sırra kadem basmis"... Bir yerden sonra aglamam geldi. Annem iceriden hık hık sesimi duyuyor. O anda kafamin içinde bir vizyon belirdi... Kolyeyi bulmusum annemin odasina gidiyorum ve ona dogru salliyorum "buldum, buldum" diye... Bu vizyonun ardından, 5 dakika falan sonra kolyeyi bulmus annemin odasina gitmis, salliyordum "buldum, buldum" diye... İlginc...


Ben ki Doli'ye "bu sana ders olsun, bak maddi seyler icin deger mi kendini uzmeye" diyendim, aynisini yasadim. Elbette maddi degil manevi degeri yonunden...


"Buyuk soz soyleme" dedim kendi kendime... ve kolyeme kavustugum icin cok ama cok mutlu oldum. Darısı arayıp da bulamayanların başına...


(Kolye benimki degil, temsili ama benimki de yeni ay)

13 Ocak 2010 Çarşamba

Sunshine Award


Yaz Askı blogumu "gunumu aydınlatan" bu odule layık gormus. Sagol 'Yaz Aşkı'm!

DALYA 100!


Blog dunyasi icin kucuk, benim blogum icin buyuk bir adım. 

12 Ocak 2010 Salı

"Siren" denen ne udugu belirsizler...

Geçenlerde TNT'de Supernatural adlı diziyi izliyordum. Bu bolumde Siren adlı varlıklardan soz ettiler. Duymamışım. Bu Sirenler dizide, salyalarındaki bir maddeyle karşısındakini büyülüyor ve istedigi kotulugu yaptiriyordu. Karsisina ciktigi kisi aşk arıyorsa güzel bir kadın olarak, dost arıyorsa o kılığa girebilecek yeteneğe sahiptiler... Diziyi izledim, Sirenlerin ve biraz arastirdim. Yunan mitolojisinde adı gecen Sirenler, Sirenum Scopuli denen bir adada yaşayan deniz yaratıklarıymış. Bu adanın tamamı uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili olarak betimlenmiş. Buralarda dolaşan denizciler, sirenlerin yaptıkları müzik ve söyledikleri şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürerler ve Sirenlere yem olurlarmış. Yani mitoloji bu ya, bu yaratıklar 3 kanatlı yarı kuş yarı kadın olarak tasvir edilmişler. Ve anladığımız o ki erkekleri de kendilerine yem olarak seçmişler...



Bu mitolojik kahramanlar ne uduler hic anlayamadim. Hangi hayal gucu uretmis bu varliklari ya da "yoksa" gercekten varlar mıydı? Onu bunu bilmem. Bildigim su ki, bu sırlarla dolu dunya amansız ve dipsiz... Edebiyat ve sinema dünyası da doymaksızın ve fazlasıyla bu mistik kahramanlardan besleniyor. İyi ki var mitoloji, şu yalan dünyanın önünde asırlardır dimdik ayakta. 






http://tr.wikipedia.org/wiki/Supernatural
http://www.cwtv.com/shows/supernatural














11 Ocak 2010 Pazartesi

Lost'n Found!


Hayallerin gozden kayboldugunu sandilar, anılar, paylaşımlar, bulusmalar... Unutulmadi, ama zaman tunelinde yonlerini kaybetmis gibiydiler. Basi bos dolasir oldular, sahipsiz. Ara ara aranildilar, sandiktan bulunup çıkarildilar, sevilip yerine bırakildilar. Gulumsenerek hatirlandilar. Geriye donup baktiklarinda gozlerinin onunde canlananlar hep guzeldi cunku.
Hep seven biriyse, bekleyip de sabretmeyi ogrenmisse, dogru zamani bilebilecek kadar hisleri kuvvetliyse... Davetkar bir sesle, dosdogru yaklasmissa ve bir kelimeyle tum gecmisi yeniden yaratmissa, dunden daha zekice, yarina daha yakinca. Kayip sehri yeniden bulmus gibi gururla... Buldugunda aslinda hic kaybetmedigini anlamis gibi bilgece.

8 Ocak 2010 Cuma

ilk ders izlenimi...


ilk ders nasil gecti diye merak ediyorsaniz anlatayim. Cihangir Yoga, Olimpos'u gorenlere cok tanidik gelecek. Buyuk bir aile ya da daha cok komün hayat bicimi benimsenmis. ic ice salonlar, cafede mercimek corba, saclarda rasta, sagda solda yerde oturanlar, dustan cikmis ulu orta havluyla dolananlar, orta yerde sacini kurutanlar, farki dillerde birbiriyle sohbete dalanlar... Komik :) Matini kapan gelmis. gunun bu ani sabirsizlikla beklenmis, kosarak yetisilmis. O kadar acemiydik ki Burcu'yla; mat nerde, salon nerde, nerde soyunacagiz, hoca kim, ben kimim, bu kalabalik da ne?... neyse attik kendimizi soyunma odasina, herkes guzel guzel dolaplara esyalarini koyup asma kilitleriyle kıymetli esyalarini guven altina aliyorlar. Biz mi? tıktık dolaplara, kapadik kapagi allaha emanet... salona girdigimizde derin bir sessizlik vardi, bense hala bagiriyordum baslangis sinifi burasi mi? olgunlukla basini salladi Gul Hoca ve bize yer acip mat getirdi... Hareketlerde zorlanmadim acikcasi. Evde yoga ve pilates yaptigim icin az cok neyin ne oldugunu biliyordum. Kopek durusu, bebek durusu, yarim lotus, nameste... 1,5 saat suren guzel bir dersten sonra 10 derslik ilk uyeligimi yaptim. kontorlu bir kart verdiler, her geliste okutacagiz... Birbirimize verdigimiz sozu, usenmeden yerine getirdigimiz icin Burcu'yla kendimize koca bir aferin verdik. Carsambalari yoga aksami olacak... Persembe de zaten hala ruya devam ediyor. Kendimiz icin iyi bir sey yaptigini bilmek insana iyi geliyor. Tabii biz iyi oldukca sevdiklerimize de bunun olumlu yansimasi olacaktir... Olmaya basladi bile coktan... (Bu arada carsambaya kadar kendime guzel bir mat alayım unutmasam...)

6 Ocak 2010 Çarşamba

Şimdi yoganın tam zamanı!

Beden-ruh ve zihin anlamında kendimizle butunlesmenin bir yolu olarak, yasamima uzun zamandir davet etmeye calistigim ama bir nedenle hep öteledigim yogaya bu kez actim kapilarimi. aksam cihangir yogada ilk dersime girecegim. vücudumu calistirmayi ve fiziksel olarak zorlamayi sevdigim icin spor yapmadigim her donem benim icin harcanmis zamandir. boyle donemlerde kendimi gidisata birakilmis hissederim... o yuzden hayatimin her yasinda az ya da cok bi miktar spor yapmayi istiyorum... ne olursa, trekking, bisiklet, tenis, bazen yalnızca yuruyus... Bir de yılın bu zamanları sakin ve indoor sporlar icin cok uygun. Usumeden, guzel bir muzik esliginde uyuyan kaslarin bir bir uyandigini hissederek... 
Kısaca yoga nedir?

Sanskritçede yoga kelimesi pek çok anlama gelir; "kontrol etmek" veya "birleştirmek" anlamına gelen Sanskrit "yuj" kelimesinden türemiştir. "Kavuşma", "bir araya gelme", "birlik", "karşılaşma" ve "yöntem" olarak çevrilebilir. Birlikten kasıt, beden, ruh ve zihnin birliğidir. Yoganın dört klasik çeşidi vardır: Karma Yoga (doğru eylemler), Bhakti Yoga (sadakat), Raja Yoga (meditasyon) ve Jnana Yoga (aydınlanma)... Yoga uygulayan veya yoga felsefesini takip eden kişiye yogi ya da yogini denir.
"Yoga bilimi ve çalışmaları ruhun maddi evrenden ruhi evrene geçmesini sağlayan dönüş biletidir." Var mı başka yola çıkan?

5 Ocak 2010 Salı

İlham veren kitaplar!







Oturduğun yerden gideceğin yeri herhangi bir sayfayı açıp seçebilecek kadar cesur...








Aşk acısını kitaba döküp, yedi düvene açabilecek kadar kendiyle barışık...








Kendi aşkına başka büyük aşklardan bir şeyler ekleyebilecek kadar hayal gücü geniş...


Einstein'dan ne eksiğim var, diyebilecek kadar özgüven sahibi olanlara tavsiyedir...

Bakın bunlar benim için yeni!

Bende acayip bir enerji var simdilerde... 2010'a karsi duydugum sempatiyle beraber ileri-yukarı patlamayla devam edecege benziyor. 
Yeni yılın ilk gunlerinde kesfettigim guzel seyler:
1. Morcheeba - Back To Mine albumu/Annete Peacock - Poni
2. Pembe Şampanya - Yilbasi gecesi terasta ictik. Su sira cok "in". Ben ki şampanya içemem, ekşi gelir, bu bambaşka.
3. Mado'da Latte - Süt ve köpüğüne, ayrica getirilen espressonuzu istediginiz miktarda koyuyor, karismadan bagimsiz ama birlikte hareket edişlerine hayran oluyorsunuz.
4. Flashforward - Lost'un yapımcılarından yeni bir dizi. Simdilik beni meraklandiriyor, bakalim sezonlar boyu ilgimi uzerinde tutabilecek mi?
5. Kakul - Çocuklugumdan beri kestirmedigim kakul, yilbasidan beri yasadigim hos surprizlerden biri oldu.