28 Şubat 2011 Pazartesi

BLOĞUMA DOKUNMA!

Sabah yazaşkından duydum. Meğer dün gece bloglar kapatılmış, herkes kafayı yemiş tabii. Onca paylaşım, anı yok olmuş. Yok olmasına olmaz da, değiştirirsin ayarlarını bir şekilde erişirsin yine. Ama hoş mu yani yasaklanmak! Hem de yok pahasına... Sebep güya: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/463846.asp imiş... Ne olursa olsun özgürlüklerimiz bizim. İnsan olmak başkalarının haklarına da en az kendi hakkına olduğu kadar saygı göstermek değil midir? Biz öyle öğrendik...

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bir çocuğun mutluluk anları...

Tatlı yemezdi, çikolatayı alır ağzına, tadını beğenmez tükürürdü. Ama noldu, insanlığın en büyük zaafına o da yeni düştü ve işte karşınızda sıcak çikolata içen bir kız çocuğunun (Yazcım) halet-i ruhiyesi...

Aşk filmi seven herkesi ama özellikle Ankaralıları kalbinden vurdu geçti!

İyi bir şey bekliyordum da bu kadarını değil... Ömer Faruk Sorak'ın rafine anlatım tarzı, Mehmet Günsur'un zaten bir an bile süphe duymayacağım "iyi olacağına" dair inancımla elimize geçen özel gösterim davetiyesiyle koşa koşa Citys'e koştuk Ufuk ve ben... Orada buluştuğumuz Deniz ve Bahadır'la birkaç kadeh şarap devridik... Ve "nasıl oluyor da kokteylde alkol servisi yapılabiliyor"la ilgili ileri geri lafladık, biraz sonra başımıza geleceklerden habersizdik...

Ankara'da (tahminimce Ankara Doğumevi) başlayan bir hikayenin içinde buluverdik birden kendimizi,"Aşk Tesadüfleri Sever"de... Devamında İstanbul-Ankara arasında geçen keyifli sahnelerle dolu bir masal aşka tanıklık ettik... Konuya girmeyeceğim, gidip izlemek gerek. Her ne kadar, ablama sonuna dair önemli bir ipucunu ağzımdam kaçırmış olsam da izlemek farklı olacak herkes için. Çünkü bu film iliklerinize kadar işleyecek bir kurguya sahip... Gerek diyaloglar, gerek müzikler, gerek oyunculuk (Belçim'le ilk kez bu filmde tanıştım. filme yakışmıştı, doğaldı), görüntü yönetmenliği ile ara vermeksizin sonuna kadar ilgimizi ayakta tuttu.. Kah gizli gizli ağladık, kah birbirimize baktık yan gözle... Ufuk'la biz o yaşlarda tanışmamış olsak da filmdeki hastanede doğmuştuk, 2 ay arayla... aynı yaşlara kadar yakın semtlerde yaşamıştık. sonra istanbul'a geliş... vs. vs. kendi hikayemizi anlatmayacağım şu an. ama eminim herkesin gönül tellerinden birini tıngırdatacak bu film.

Yaptıysak bu kadar iltifat, tertemiz blog sayfalarımızdan birini ayırdıysak var elbet bir nedeni...




 

3 Şubat 2011 Perşembe

Şurdan burdan...

Düğünden iki gun önce 39.5 derece ateşle doktorun karşısında oturmuş "Nolur beni düğüne kadar ayağa kaldır" diye yalvarmamın üzerinden neredeyse 20 gün geçmiş. Serumlar, ilaçlar çok şükür kalktım ayağa... Ama bir öksürük bıraktı ki arkasında sormayon... Hala geceleri ara ara yokluyor. Bu sabahta da bir burun akıntısı ve tıkanıklığı eklendi. Gözlerim de sulanıyor.

Güzeller güzeli İrem kuşum da, hamile haliyle gribe yakalandı. 1 haftadır ev hapsinde...
Keşke şöyyyyle güzel, dolu dolu bir kar yağsada kırsa şu mikrobu. Hapşuruğun, tıkrırığın da bir sonu gelse.

Başka bir haber de canım Mermaid'den... Kolunu kırdı... Görünmez kaza işte, yerler ıslakmış, ayakkabı da kösele olunca olanlar olmuş... Allah beterinden korusun Denizcim. Hemen güzelce iyileş emi...

Bir de komik bişi... Yeni evimizdeyiz ya artık. Arka odamızda kitap kolileri yığılı hala. Kütüphanemiz gelince yerleştireceğiz güzel güzel. Şimdilik darma duman. Kaç gündür tuhaf bir koku alıyorduk odadan. Çözemedik. Bu gün annem ve asiye abla temizlik için evdeler ve kokunun kaynağını bulmuşlar. Burcu duyunca ev kadınlığından "0" veriyorum dedi :) Meğer taaa evlenmeden önce yediğimiz fast food yemeğin artıklarının olduğu poşet de kitap poşetlerinin arasına karışmış, neredeyse nurtopu gibi kitap kurtlarımız olacakmış... Ohhh my god... Dumur oldum !!!!
  

1 Şubat 2011 Salı

Eğlendik!

Bilmeden aldık biletleri, benim düğün falan derken baya da bir erteledik tarihi... Nihayet geçen cuma günü kızlarla toplanıp tuttuk yolunu. Yolunu tuttuk derken uzaaaaak bir yer sanmayın. Burnumuzun dibinde üstelik. Bunca zaman yan yana ama birbirimizden habersiz yaşamışız, tüh dedim. Baya tatlı bir yer çünkü. Küçük tefek, samimi... Bahsi geçen yer Afife Jale Sahnesi, Ortaköy Dereboyu'nda, yani üç adım ötemiz. Grupanya'dan aldığımız yarı fiyatı tiyatro biletlerimizle kurulduk yerimize ve kalktığımızda 5 kilo bonfile yemiş gibiydik. Ağzımız kulaklarımızda, stresten eser kalmamış... Sahnedeki adam* bizi güldürdü, neşelendirdi, tiyatro aşkımızı depreştirdi. İyi ki gitmişiz. Stand Up Show** olarak tarif edebileceğim bu oyunu gidin izleyin derim, pişman olmazsınız. Hatta doğaçlama oynadığından ben de bir daha giderim, her oyun farklı oluyormuş. Bu arada bu adamın farklı oyunları da var. Bi sıraya koysak diyorum...


*   Kaan Erkam
** Kadınlar, Erkekler, İlişkiler ve Çelişkiler