30 Haziran 2009 Salı

Rose On The Rocks!

Şarap olan roseden bahsediyorum. Hani şu eskilerin utangaç kız şarabı olarak tanımladığı… Şimdilerde hayatının en popular günlerini yaşıyor.

Geçen İstinye Park’taki Masa’ya gittim. Baktım herkes lıkır lıkır pembe bir şey içiyor. Bir şey diyorum çünkü şarap olsaydı insanlar içine buz koymazlardı. Yanılmışım. Gittim şarap kovasının içine baktım. Neymiş ki bu diye. Sevilen Sek Rose Şarap’mış. Tamam harika ama buzlu içmeye utanmıyor mu bu insanlar şarabı? Hayır! Çünkü şu sıralar bu moda.

Ben denedim. Valla güzel ne diyeyim. İstinye Park Pazarı’ndaki şarap dükkanında konuştuğum kişi “valla eskiden tek tük satılırdı, şimdi

yetiştiremiyoruz, kolayla içen var, buzla içen var, yakında votkayla da içerler” dedi... Eeee modanın gözü kör olsun.


Biraz karıştırınca bu çılgınlığın dünyada da yayıldığını keşfettim.

Yok ben buzlu içmem diyorsanız, koyun buzluğa, bakın soğuk soğuk bu yaz günlerinde süper oluyor. Tavsiye ederim.

26 Haziran 2009 Cuma

Burnumuzun dibindeki Meksikalı!



Ortakoy'deki en guzel ogle yemeklerimden birini Picante'de yedim bugun. Acı severim, dolayisiyla Meksika yemeklerine bayilirim. Picante de oldukca tatmin etti bu oglen. Zaten Picante İspanyolca’da acı, baharatlı anlamına geliyor. yemek super, servis de oyle, ustelik muzik de doyurucu. insan bir oglen yemeginden daha fazlasini beklerse abartmis olur.

Sombrero (şapka), kaktüs, mariachiler (Meksikalı müzisyenler), pinatalar (kağıt figürler), biber gibi Meksika’ya özgü figür ve objeler Latin bir havaya sokuyor insanı.

Baska Picante nerede mi var? Tünel, Alacati, Bodrum, en son da Zekeriyakoy'de...

Sevdim, oneririm.

25 Haziran 2009 Perşembe

Bir Maykıl vardı benden iceri!


Hiç olmeyecek gibi gelir, o hep var olacakmis gibi. Baris Manco, Cem Karaca ve Adile Nasit icin de hissetmistim boyle. Demek Michael da benim icin ölümsüzmüş. Kısa bir hayatmis, cok fazla yetenek varmis...
Kimbilir kac kulaklikta caliyor su an sarkilari ve kimbilir kime ne cagrisimlar yapiyor gecmis gunlerine ait... baya kucuktum ilk ciktiginda hatta kuzenimiz murat bidilik haliyle Makkıl Ceksın dinleyelim derdi, gulerdik... vay be, bizim donem gencligin ikonu simdi gitti. Ama olumsuzluk onunla!

P.S: "No matter if you black or white!"


One Day Of Your Life!


One day in your life
you'll remember a place
Someone's touching your face
You'll come back and you'll look around you

One day in your life
You'll remember the love you found here
You'll remember me somehow
Though you don't need me now
I will stay in your heart
And when things fall apart
You'll remember one day...

One day in your life
When you find that you're always waiting
For the love we used to share
Just call my name
And I'll be there

(Oh-oh-oh-oh-oh...)

You'll remember me somehow
Though you don't need me now
I will stay in your heart
And when things fall apart
You'll remember one day...

One day in your life
When you find that you're always longing
for the love we used to share
Just call my name
And I'll be there

(Ohh...)

24 Haziran 2009 Çarşamba

Thanks for the lemonade!


Masamda buldugum enfes surpriz limonatadan bir yudum aldim, fotografladim ve Chris Rice'in sarkisinin melodisine ve sozlerine kaptirdim kendimi...

Thanks my dear sista!

So go ahead and ask her
For happy ever after
‘Cause nobody knows what’s coming
So why not take a chance on loving
Come on, pour the glass and tempt me
Either half-full or half-empty
‘Cause if it all comes down to flavor
The glass is tipping in my favor

Life gave me lemonade and I can’t imagine why
Born on a sunny day, beneath a tangerine sky
I live life without pretending
I’m a sucker for happy endings
Thanks for the lemonade
Thanks for the lemonade!

Now take your time to answer me
For the beauty of romancing
Is to calm your trembling hand with mine
While begging love to fill your eyes
I can hardly breathe while waiting
To find out what your heart is saying
And as we’re swirling in this flavor
The world is tilting in our favor

Life gave me lemonade and I can’t imagine why
Born on a sunny day, beneath a tangerine sky
I live life without pretending
I’m a sucker for happy endings
Thanks for the lemonade
Thanks for the lemonade!

I’ve got it made
Rest in the shade
And hold my love
While God above
Stirs wiith a spoon
We share the moon
Smile at the bees
More sugar please
He really loves us after all
We’re gonna need another straw!
We’re gonna need another straw!

Life gave me lemonade and I can’t imagine why
Born on a sunny day, beneath a tangerine sky
I live life without pretending
I’m a sucker for happy endings
Thanks for the lemonade
Thanks for the lemonade!


23 Haziran 2009 Salı

Gunumun Sarkisi: Quante Volte

Quante Volte... Orijinaline, tuylerimi diken diken eden bir ses, mia martini'nin son noktayi koydugu... ajda pekkan'in 80'lerde "sana dogru" adiyla soyledigi ve "hmm bu da gayet iyi olmuş be arkadas" dedirten, repeat edilip binlerce kez dinlenebilen... italyanca "kaç defa" anlamına gelen... benim klasiklerimden.
Bugun ben bu sarkiyim!
Ve işte o da burada!



che ti è successo dolce amico
forse si è un poco innamorato
avrai pensato che ero sola
che insieme a lui non stavo più.

che ti è successo amico mio
magari un po' ne ho colpa anch'io
l'ambiguità mette radici
dove il pensiero va a
morire.

quante volte lo lascerei
sai quante volte di nuovo io lo inventerei
io porto i segni del suo dolore
e lui respira seguendo il ritmo del mio cuore
e dalla ruota del mio destino
lui sale e scende
ed ogni volta sembra un po' più grande.

ti avrei rubato la dolcezza
per disegnarla sul mio viso
e avrei voluto respirare
solo un momento accanto a te.

quante volte lo lascerei
sai quante volte di nuovo io lo inventerei
io porto i segni del suo dolore
e lui respira seguendo il ritmo del mio cuore
e quante volte tra le mie mani
lui nasce ancora
ed ogni volta sembra un po' più grande

15 Haziran 2009 Pazartesi

Prag bir masal mıydı, şehir mi?





Geniş kitlelerce dunyanin en güzel şehirlerinden biri kabul edilen Prag, kimine göre "Altın Şehir", "Doksanların Sol Bankası" ya da "Masal Şehri" kimileri içinse "Şehirlerin Anası" ve "Avrupa'nın Kalbi"dir. Benim fikrim Prag’ı en iyi “Masal Şehri” anlatıyor. Vitava nehrinin iki yanına kurulu bu minyatür şehir, kurmalı bir müzik kutusunu anımsatıyor bana. Dört bir yanda, farklı parmaklarca basılan farklı notalarla sehre ozel bir ritim yaratılırken, yuzyıllar oncesinden bugune gelen altın dokular iki zamanı tuhaf bir biçimde iç içe geçiriyor.

Praha ya da Praque ya da Prag... Eski devrimci ve oyun yazari Vaclav Havel'in Kadife Devrim'i hayata gecirdigi guzel sehir... Hitler'in kıyamayip bombalatmadigi iki sehirden biri... Mistik bir Ortaçağ resmi...

Düşünün ki şehri taparcasına seven Çek halkı 2. Dünya Savaşı’nda tarihi dokuya zarar gelmesin diye mucadelesiz teslim olmuslar. Binlerce Yahudiye mezar olan bu topraklarda acının soguk yuzuyle, sımsıcak bir bahar sabahında bir an için göz göze gelebilirsiniz. Cunku bu insanlar acilarini kalplerine gommeden once heykellere işlemeyi gorev bilmisler. Hatta meshur Charles Köprüsü’nün üzerinde zindanlarda işkence goren tutsakların cektiklerini tasvir eden, kopekli garip bir heykele rastlamak mumkun.


Şehrin tepe noktası Cumhuriyet Meydanı’ndan aşağıya baktığınızda bu bir karış toprağın dünyanın tam da orta yeri olduğunu sanırsınız. Sanki ne aramissaniz bugune dek gezdiginiz diger yerlerde hepsi buralarda bir yerlerdedir. Sasirtici bir bicimde icine alir sizi. Komunizmin etkileri gizli gizli bekler hala koselerde. Sunun surasinda kac sene olmustur ki zaten. İnsanlarin yuzlerinde hala gorursunuz etkilerini, çatık kaşlarında...

Birası, nefis gulaşı, sokak pazari, tahtadan kuklaları, kristalleri, Absenth'i, Astronomi Saati, Kafka'nın bıraktığı izler ve aşk kokusuyla seviyorum Prag’ı...

Ve Kafka soyle tarif etmis ait oldugu bu sehri:

"people who walk across dark bridges
past saints
with dim lanterns
clouds which drift across grey skies
past churches
with sombre towers
someone who leans against the solid railing
and gazes into the evening water
hands on old stones."



14 Haziran 2009 Pazar

Kutala kızlar ekibi!

Annemdir, ev arkadasimdir, dostumdur, degerlimdir benim. Yas farki yok gibidir aramizda... Dogum gunu yarin. Ama biz pazar gunu kutlayalim istedik 4 kiz. Severiz biz boyle gezmeyi, hep boyle olduk. Yaz'in aramiza katilmasiyla Murat'in deyimiyle kutala sayisi aile icinde 4'e yukseldi. Kutala mi ne? Karadenizlilerin cok gezenler icin kullandigi bir laf. Biz bu lafi sonuna kadar hak ediyoruz valla.

Abulam bulmus bloglardan birinde gittigimiz yeri. Tavsiyeleri degerlendirmekte ustumuze yoktur. Toplandik coluk cocuk erkenden, dustuk yollara. Mekan Suadiye'de Tike'nin biraz yukarisinda. İsmi Palma Dore. İstanbul'da gordugumuz en iyi acik bufe brunch olduguna karar verdik oy birligiyle. Ama nedense performansim hep dusuk oluyor benim. Daha cok yiyebilecegini biliyorum ama tikaniyorum birden. Bir tabakta kaliveriyorum. Bir pasta bufesi vardi 2 metre... Bir kus sutu eksikti sanirim.

Yaz'a satasan cocuklar da cok eglendirdi bizi, biri Yazin yanaklarindan makas aldi, kendi cok buyukmus gibi, Yaz da onlara elindeki simiti ikram etti.

Hem canim annemizin dogum gununu kutladik, hem Yaz acik havanin keyfini cikardi, sohbet ettik, guzel gecti.

Seviyorum ben bu 4'lu gezme olayini :)

12 Haziran 2009 Cuma

Yazar-çizer takımı!





Reklam dunyasindaki egosantrik, egzantrik tiplemeler bir yana, karikatur dunyasindan tanidigim biri var ki, bir ara birlikte calisma sansim oldu, dolu dolu, esprili, sevgi gudusu yuksek, egosu ideal yukseklikte, harika bir insandir kendisi. Gune baslarkenki yuzuyle
bitirirkenki yuzu hemen hemen aynidir. Eskimez gun icinde gulumsemesi. Bastigi yeri oynatir, baktigi yeri gulmekten kırar gecirir.

Dergiye is gonderme gunu oncesinde acar comertce sana eskiz defterini ve fikir alir. "Bu mu, bu mu??" Hepsi iyidir ama biri daha iyidir o hafta mutlaka, "bu" derim. "tamam" der onu yollar. Sana guven duydugu icin sorar, inanir senin gozune, kulagina, burnuna... Tek gecerim Erdil Yasaroglu'nu. İyi ki tanimisim onu.

10 Haziran 2009 Çarşamba

9 Haziran 2009 Salı

West Side Story ve cagrisimlari...


Müziği severim, sinemayi da severim. ama müzikli sinemayı yani müzikal filmleri secerek izlerim. Sectigim müzikaller de gercek anlamda icime ve kafama islemislerdir. Biri Chicago’dur. Catherine Zeta-Jones’un performansina hayran kalmistim. Biri Hair’dır. Bir karakterin, saçını neden uzattığını soran bir şahsa verdiği “ben uzatmıyorum, kendisi uzuyor, ama sen kestiriyorsun” cevabıyla beni koparmış, ozgurlukcu, otorite ve savas karsiti, sevgi dolu bakış açısıyla barışın içimde kök salmasini saglamistir.

when the moon is in the seventh house

and jupiter aligns with mars

then peace will guide the planets

and love will stear the stars...

Bir diğeri yeni bir müzikal filmdir. “Once.” Seyretmemin hemen ardindan jet hiziyla tarafimdan amazon’dan soundtracki siparis edilmistir. Kızıl saçlı bir oğlan, sosyalbozuk bir kız, elde sokak şarkıcısına tamir ettirilecek bir bozuk süpürge; yol kesişir. film olur. filmde müzik yaparlar. hayatımda izlediğim en duygusal olup da, ağlak olmamayı becermiş filmi yaparlar. bunu da oturup iki el kamerasıyla yaparlar. Bir de Moulin Rouge vardir elbet. Bunlarin her birinin muzikleri efsanedir benim icin.

- milujes ho? (onu seviyor musun?)

- miluju tebe (seni seviyorum)

Hepsinden en anlamlisi ise West Side Story olmustur. Cok yillar once ilk seyredisimde bu huzunlu ask hikayesinden cok etkilenmistim. Sonraki seyredislerimde muzikleriyle aklimda yer etti. Sonralari cok sevdigim birine albumunu hediye etmistim. Gecenlerde televizyonda tekrar karsima cikti. Bir kez daha seyrettim ve yeniden sevdim. Hediye ettigim kisiyi ozledim.

"I feel preety" sarkisi da benim gibi muzikal film secenlere, West Side Story severlere hediyem olsun:)


Caffe Nero tam bana göre!



Nisantasinda, Tesvikiye Cad. uzerinde bir suredir ugrak yerim haline gelen Caffe Nero, aperatif yiyecekleri ve leziz espresso'suyla kalbimi kazandı. "Milan'in batisindaki en iyi espresso" mottosuyla agzimi sulandiran Caffe Nero'da hafif bir seyler yemek isteyenler icin bol secenek var. Ben gecenlerde mis gibi mevsim meyveleriyle hazırlanan “L’İnsalata di Frutta” ile yoğurtlu ve meyveli müsliyi denedim, sicak bir gunde hem enerji kazanmak hem de lezzetli bir sey atistirmis olmak adina mukemmel bir secenek. Civi civiyi soker diyenlere domates corbasi da var. Yani bildigimiz kahvecilerden kendini ciddi bicimde farklilastirmis Caffe Nero. Bana en yakin nerelerde var diye arastirdim, Tesvikiye, Bebek, Akaretler, İstinye Park bana uyar diye kendime lokasyon belirledim, denemek isteyenlere tavsiye ederim.

P.S: Sakin ola ki Cafe Nero adli diger mekanla karistirmayin. (bizimki çift f ile yaziliyor)

8 Haziran 2009 Pazartesi

Hayatimdaki minikler!





Kiminin dogumunu dort gozle bekledim, kimine ilk kez paketteyken temas ettim, kiminin ismi uzerine baya bir calistim, kimiyle kovalamac oynadim, kimi dustu diye icim sizladi, kimi yurudu diye icimi hoplatti, kimini cok ozledim, kiminin fotograflarini masama koydum…

Biri beni anne yarisi yapan, biricik prensesim, cingozum, yegenim Yaz’im, biri guzeller guzeli, manevi kizim Deniz’im, biri Fin-Turk melezi şirincim Arda’cim, biri cambaz, hokkabaz, deli dolu Derin’im, biri sari kafali, bebişim, şekerim Tibet’im, biri kivir kafa, gulen surat Ali Omer’im, Nihan'imin Deniz'i, Gonul'umun Lila'si…

İyi varsiniz, hayatima renk kattiniz. Nice guzel paylasimlara, sizlerle ve annelerinizle...

7 Haziran 2009 Pazar

Scusami where is the tuvalet?


on seneden fazla oldu. hangimizden cikti fikir hatirlamiyorum simdi ama 3 kiz İtalya'ya gitmeye karar verdik. ceren, ablam ve ben... ne buyuk bir heyecan dusunun artik. 9 gun boyunca gunumuzu gun edicez. spagetti, pizza, tramisu ve elbette meshur italyan erkekleri... goz banyosu yapmak icin ideal. Roma, venedik ve floransa'nin altini ustune getirdik, renkli anilarimiz oldu. cok gulduk cok yorulduk cok gorduk... sanatsa sanat, modaysa moda, gurme italyan mutfaginin tum cilveleri... kiz kiza olmak cok matrakti bence. ceren'in bize olan mudahaleleri disinda tabii. evli olan bir tek o vardi o sira. aman canim bizim de capkinlik degildi niyetimiz ama dedik ya goz banyosu icin uygun diye kasmadik yani yanimizdan gecen siradisi yakisiklilara bakmayacagiz diye... ceren de bize "şşşşyttt" yapiyordu boyuna. gunlerden bir italya gunu; nefis bir pizza yemisiz, keyifler cakir. birimiz garsona hesap isareti yapti havaya... biz hesap pusulasini beklerken, bizim siradisi yakisikli italyan garsonumuz bir kagida imzasini atip getirmis. biz gulmekten yerlere dustuk her birlikte. cocuk bizi eglenceli bulmus olacak ki aksam yapacaklari partiye davet etti. simdi olsa giderdik bence ama ceren'in baskisi uzerimizde ciddi sekilde hissediliyordu. istemeyerek geri cevirdik bu guzel teklifi. Ama anisi kaldi kafamda. Bir baska ceren komikligi de kurudugu tarzanca cumlelerdi. Ornegin: scusami where is the tuvalet? Hahhahahha… cok komikti ya.

Artik ikinci bir ziyaretin zamani geldi. Ask cesmesinde tuttugum dilegin gerceklesmesini diliyorum simdi, bir kez daha. Bekle beni İtalya. Cok yakinda!

5 Haziran 2009 Cuma

Hey gidi eski İstanbul heey!


Yarin hava bozmazsa yuzmeye basliyorum. hayatta beni en cok rahatlatan seylerden birini yapiyorum yani. hem zihnimi hem de bedenimi arindiracagina inandigim icin de cok heyecanliyim. havuzumun bir guzel tarafi da tuzlu su olmasi, sanki istanbul'un orta yerinde denize giriyormusum gibi...

Eskiler ne sansliymis, moda'dan, florya'dan, caddebostan'dan mis gibi giriyorlarmis denize.

Hey gidi istanbul hey! ne yaptik biz sana boyle?