31 Temmuz 2009 Cuma
Mimiyorum, mimiyorsun, mimiyor!
1.Hayatimdaki 3 önemli erkek:
Babam, dedem, Atatürk
2.Yaşadiğim şehir dişinda sevdiğim üç şehir:
Roma, Prag, Amsterdam
3.En önemli fobim:
Kendimi dogru ifade edememek
4.Giyim konusunda en tercih ettiğin renk:
Gri
Pasliyoruuuuuuuuuuum: Mermaid, Ugur Bocugu, Kara Kizin Guncesi
Konserden...
Strawberry Mojito, Eraser Head, Long Island... Hangisi, ne kadar guzel, ne kadar etkili?
Dün akşam iş çikişi - konser öncesi biraz boş vaktimiz vardi. Açikhava’ya yakin olmasi ve bir haftadir İrem’le Strawberry Mojito içme hayalimizden dolayi Maçka’daki Midpoint’e gittik. Önce Mojito’mu içtim, guzeldi. Seridi. Hafifti. Cabucak bitti. Servis yapan arkadaşa bunun üzerine ne iyi gider diye sordum, bana erase head diye bir kokteyl onerdi. Erase silmek, head kafa, yani kafayi silmek... eee super iste tam ihtiyacim olan sey dedim ve siparisimi verdim. İçinde yanilmiyorsam rom, bacardi, absolut ve daha bir suru sey vardi, ne beklersin adi erase head olan bir ickiden, bas donurucu, ic giciklayici, sert! ama gelen icki son derece tatli hic de bana gore degildi, dun aksam icin. İrem icmeye talip olunca 3. ickimi secmek icin dusunmeye basladim. Sibelse minik minik hepsinin tadina bakti. Deniz’in ve servis yapan arkadasin tavsiyesi uzerine – bu sefer benim de kafama yatti- Long Island Ice Tea soyledim. Yine hafifti ama limonlu olmasi nedeniyle en azindan tatli degil, ekşiydi. Sevdim. Yine icerim ama etkisi biraz sönük. Bir sonraki sefer Dry Martini icmek icin sozlestik... Konsere gittik.
30 Temmuz 2009 Perşembe
28 Temmuz 2009 Salı
En en en enişte!
Allahin bana sonradan bahşettigi bir abi. Şakalariyla saskina ceviren, saka sandigimda ciddi oldugunu gorup asil sasirtmacayi yapan, cok uzun yillar oncesinden beri dogumgunlerimi unutmayip arayip sevindiren, tatli dilli, guler yuzlu muratcigimizin dogumgunusuydu dun.
Ama pazar gununden kutlamaya basladik biz. Murat'in babannesinin Fener'deki 100 küsur senelik evinin enfes bahcesinde mangal yaptik. Korkmaz amca etlerin basinda, son teknoloji mangalinda 10 dakikada servis yapmaya baslamisti bile. Canan teyze de bir sofra donatmisti ki akillara zarar. Can abi ve Emine abla geldi sonra, Çakar ailesinin kadim dostlari. sohbet cok tatliydi. Pasta kestik, yetmedi dondurma yedik. Dedesi Yaz'a salincak almiş, tum gun salincakta takildi Yaz. Hava serindi, bir ara yagmur bile ciseledi. cok keyif aldim.
Abulamin sevgili kocasi, Yaz'in biricik babababasi, benim canim abim... mutlu seneler. hep beraber olalim, koccccaman bi aile...
Not: Mavili Murat fotolari Fener'de degil Kiyikoy'de cekilmistir, yanitmasin. Digerleri Fener'de...
Kendimle kaldığım anlarda...
Gün, sevabıyla günahıyla sona ermiş, en sevdiğim saatler gelmek üzere. Hava parlement mavisi, ay yükselmiş. ışığıyla gözümü kamaştırıyor. Eve varmışım. Gün boyu üzerimde duran giysilerden kurtulup bir şişe bira açıyorum kendime ya da güzelinden bir kadeh kırmızı şarap. Bir kaç tane de sigara alıyorum yanıma, canım çekerse diye. Balkondaki yerimi alıyorum, rahatlama anı. Hafif de bir serinlik varsa ne güzel olur. Kafama bir şey takılmış belki ya da yalnızca günün haralası beni yorgun düşürmüş. ‘An’ı ilk kez o an farkediyorum. Koşturmaca olmadan, kafa sesime teslim ediyorum kendimi. Bugün ne hissediyorsa onu konuşmaya başlıyor tabii. Bir telefon konuşması belki, belki bir arkadaşımla yaşadığım küçük tatlı bir paylaşım. Ayaklarımı uzatmışım, kan ilk kez tersine dolaşmaya başlıyor vücudumda, gevşiyorum. Seviyorum bu anları. Pişmanlık da duyabiliyor insan bir şeyler için (niyeler, nasıllar, ne zamanlar...), geri almak da isteyebiliyor zamanı.
Güzel de hissedebiliyor hiç hissetmediği kadar. Ne mutlu ki her gün kendine özgü. Her yeni gün bir öncekinin temize çekilmişi. Her gün yeni duygulara gebe, eğer sevebildiysen, sevişebildiysen yaşadığın günle. Keşkelere fazla girmeden muhasebesini yapabiliyorum bu yalnızlık anlarında. Eleştiri yağmuruna tutmadan ama, herkese gösterdiğim anlayışı kendime de sunuyorum, yaşama duyduğum minnet ve sevgiyle...
Spend some time alone every day.
Dalai Lama
24 Temmuz 2009 Cuma
İzlemeye değer: Blindness-Körlük
BLINDNESS
22 Temmuz 2009 Çarşamba
Bir kadın bir erkek! (bir az olsun gulumsemeye ihtiyaci olana)
2 senedir insanlar Turkmax'ta bir dizi izlermis meger de ruhum duymazmıs. Zeynep'le Ozan'in komik birliktelik durumlari. cok severler birbirlerini ve cok komiktir aralarindaki dialoglar. gulmekten kirildim youtube'dan izlerken tek tek gecmis bolumleri. Dizinin orijinali yabanci. espriler ve durumlar kimilerine gore abartili duruyor olabilir ama bana hic de oyle gelmedi. cok sevdim ve demet evgar ve emre karayel'i de rollerine cok uygun buldum. karsilarindaki kisileri hic gormuyoruz. onlarin ikisi hep kameraya donuk. aslinda dizide yalnizca iki kisi goruyoruz tastamam olarak. buna karsin ne bir monotonluk hissediyoruz ne de bir yapmaciklik.
21 Temmuz 2009 Salı
İçim-dışım buz kalıbı!
Yaz mevsimindeyiz, dışarıda bunaltici bir sıcak... oysa ben donuyorum. nedeni iş yerinin hicbir yerinin esit derecede ısınamaması. grafik bolumune, kuytuda kaldigindan sıcaktan afacanlar basiyor, bizim tarafta ise uzerimizde buzdan sarkit ve dikitler olustu. uzerimde, kıştan beri ajansta duran koca battaniye kalınlığında bir şalla oturuyorum. hala da ısnamıyorum. insaf diyorum, baska da bir sey diyemiyorum. Donuyorum :(
19 Temmuz 2009 Pazar
Yaşamda ilk ve son kez yasanacak bir an!
7 Ağustos 2009'da, saat 12'yi 34 dakika, 56 saniye geçerken (12:34:56 07/08/09): 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dizisi oluşuyor.
Yaşamımızda bu bir kez daha olmayacak. Bu bir tesaduf ama tesaduflerin de bir anlami olduguna inanabilir ve bu mukemmel duzen, ay, yildizlar, mevsimler icin evrene bir kez daha hayran kalabilir, kendimize bir bahane yaratabiliriz. Cunku asil mucize kucucuk, minicik tesaduflerde, mutluluklarda saklı... Ve belki de tesaduf diye bir sey yok, tesaduf gibi duran tum seyler aslinda buyuk resmin birer parcasi.
Kendi mucizelerimizi yaratmak, yaşamak, yaşatmak elimizde.
16 Temmuz 2009 Perşembe
FUEGO! (İspanyol Ateşi)
Gaudi’nin gölgesinde, dali’nin deliliğinde, picasso’nun ele avuca sığmaz çocuksu halinde... Uzun uzadıya bir gezi yazısı yazacak değilim, en azından buraya, ama bana ilginç gelen, merakliların da ilgisini çekecek birkaç ispanyol gerçeğini yazmadan geçemeyeceğim.
Ve elbette Bebe’nin yatak ağzıyla söylediği birkaç şarkısını dinleyelim ki kulaklarımızın pası silinsin…
Olé España!
- İnsanların öğleden sonra iş yapmadığı (siesta), saat 13.00-16.00 (veya 14.00-17.00) arası her yerin kapalı olduğu, pazar günü asla lokantalar dışında bir yerin açık bulunamayacağı, akşam 11’de yemeklerini yiyen insanların bulunduğu, gece 1’den sonra gece hayatının başladığı, akdenizliliğin dibine vurmuş ve kesinlikle akdenizli türklerden bile çok daha tembel olan, keyif düşkünü, bağırarak konuşan bir miletti barındıran…
- Bir elbise aldiniz kendinize, bir ispanyol da size
- "aa!! ne kadar yakışmış" dedi... sakın ona "teşekkür ederim" demeyin. bu çok ayıptır.
şaşkın bir ifadeyle “gerçekten mi.... sahiden beğendin mi”... türü laflar söylemelisiniz. aksi takdirde kendini beğenmiş insan durumuna düşersiniz.
- Sinemaların %99'unda tüm filmler dublajlıdır, alt yazılı film bulma ihtimaliniz yok denecek kadar azdır.
- Boğa güreşi hakkında negatifseniz, pek konuşmayın cünkü halkın çoğu halen boğa güreşini bir sanat olarak görmektedir.
- Hayat felsefeleri tranquila olan insanlar yaşar burada. Hiç bir işiniz vakitlice bitmez. Hizmet sektörü rezalettir.
- Bir ülkenin, kadınların kocalarından izinsiz bankadan para çekemedigi bir halden, eşcinsel evliliklere izin verebilen bir toplum haline gelebilmiş ve dahası bunu 25 senede başarabilmiş olması inanılmaz!
- Kahve seven biriyseniz yaşadınız. Biz burada kahve içmiyoruz.
- Yeni yasaya göre artık sokaklarında çırılçıplak yürüyebileceğiz.
- Yüzyıllık (1880-1980 / ispanyol ic savasi ile franco devrini kapsar) bir travma sonrasi akdeniz soslu bol kepçe hedonizm, vur dibine bacardi, vur dibine sangria içerir…
- Yemek kültürü olayını aşmıştır. Burada yemek-içmek resmen bir ritueldir.
Tapas, tortilla, bocadillo, paella…
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Aşk nerde barinir...
Mor-Moral Taşım Ametist!
PSİKOLOJİK ETKİLERİ:
Bulunduğu çevredeki olumsuz enerjileri temizleyip dönüştürür. Sadece odanın herhangi bir yerinde durması bile olumsuz enerjileri toplayıp pozitif enerjiye dönüştürmesi için yeterlidir.
Kişiyi rahatsız eden takınaklı düşünceleri uzaklaştırıcı ve yatıştırıcı bir etkiye sahiptir. Koyu mor ya da çok açık renkli olan ametistler en güçlü enerjiye sahip olan ametistlerdir.
Uykusuzluk çekenlere iyi gelir. Eğer uykusuzluk sorunu yaşıyorsanız; ametisti yatmadan önce bir süre elinizde tutun ve sonra yastığınızın altına koyarak yatın. Sorununuzun nasıl düzeldiğini göreceksiniz.
Enerji dolu bir taş olduğu için çoğu insan üzerinde canlandırıcı bir etkisi vardır. Sürekli üzerinizde taşıyabileceğiniz bir taştır. Yaydığı enerji her zaman size fayda sağlar ve olumsuzluklardan korur. Özellikle düşman tavırlı insanların arasında bulunacağınız zamanlarda bu taşı üzerinizde bulundurmaya gayret edin. Böylece sadece pozitif enerji alacağınızdan emin olabilirsiniz.
Enerjisinin odaklandığı kişide uyum ve denge oluşturur. Yaydığı enerji doğrudan sinir sistemini etkiler. Ancak ciddi bir kişilik bozukluğuna sahip insanlar bu enerjiyle uyuşamayarak, onu rahatsız edici bulabilir.
Pembe kuvars ile birlikte kullanıldığında aklı güçlendirir ve kalbi korur.
FİZİKSEL ETKİLERİ:
Göz hastalıklarına, alerjiye, baş ağrılarına ve kalp rahatsızlıklarına iyi gelir.
Negatif elektrik yükü taşıdığından dolayı; bedendeki fazla elektrik yükünü toplayarak beyin gücünü yükseltir.
Unsuru: Hava
Çakra: Taç, Timüs bezi, Üçüncü göz
Civciv 1 Yasinda!
8 Temmuz 2009 Çarşamba
Gone too soon!
Dun gece 2 saat kadar suren Michael Jackson'ı Anma Gecesi vardi The Staples Center'da. CNN International canli canli verdi organizasyonu. Bastan sona izledim-dinledim. Tuylerimi diken diken eden cok duygusal soylemler oldu. Goz pinarlarim yandi goz yaslarimi tutayim derken. Sonra tam tersine en yakinlarinin cok fena oynadigi hissine kapildim. Jackson'larin maaile sahnede olduklari "o an"... Midem bulandi birden. makyajlar ve şapkalar ardina saklanmis yuzler gordum. sonra orta boy çocuk Paris'in yurek burkan konusmasindaki ezberlenmisligi... Belki zaten boyle bir ortamda, tum dunyanin gozleri uzerinizdeyken, dogal olabilmek mumkun degildir ama son bir haftada her turlu suclamayla karsilasan ailenin kendini ispati gibi gorundu bana oturdugum yerden. kimseleri yadirgayacak ve yargilayacak degilim...