Bazen bir film izlersiniz hayat degisir ya da baska bir film izlersiniz hayatiniz gozlerinizin onunden gecer bir film seridi gibi… Bir film izlersiniz ya da, bu sefer kendinizi yerine koyarsiniz sectiginiz karakterin. “Ben olsaydim onun yerinde…” diye gecirirsiniz icinizden, “onun kadar cesur olabilir miydim, onun kadar iyi dovusebilir miydim gecmisi golgeleyen yaralarla?” Bazen bir film izlersiniz yazmak istegi uyandirir sizde. Ya da baska bir film izlersiniz kendi hayatinizdaki bir seyle bag kurarsiniz arasinda. Adini bile hatirlamazsiniz belki bir sure sonra filmin ya da kimin oynadigi hakkinda en ufak bir fikriniz bile olmaz uzerinden belirli bir zaman gectiginde. Yasamis olmasaniz da yasamis kadar olursunuz ve ozdeslestiginiz karakter, bag kurdugunuz olay, uzerinde dusundugunuz dialog uygun bir zaman kollar, gun gelir size yol gosterici bir rol oynar hayatinizda.
İyidir sinemaya kaptirmak, kaptirik olmak. Yasamiyorsak, yasayanlardan dinleriz hayatin farkli melodilerini...
Bu film de oyle bir film... Duygulari uyandiran cinsten. Babasindan sonsuza dek ayrilacagini idrak ettigi an icine dusen atesle, tum gecmisi sorgulamaya baslar Colin Firth’in canlandirdigi karakter.Sevgi, nefret, ofke, acima gibi tum uc duygulari babasina besleyen, bu agir yuku yillarca pesinde surukleyen birinin bundan kurtulmasi elbette cok kolay olmayacaktir...
Filmi seyrederken ben de dusundum babami en son ne zaman gordum diye... Ruzgarli bir geceydi, uzerimi ortmeye gelmisti babam, karanlikta belli belirsiz gordum onu. Panjuru indirdi ruzgardan korumak icin beni... 10 sene onceydi. Sonra sessizce sonsuzluga karisti. İsmi Savas'ti ama baristi varligi. Geride bende sonu olmayan bir huzun kaldi.