31 Aralık 2009 Perşembe
Yeni bir başlangıç fırsatı...
Her gun yeni bir deneyimle dolu... yeni bir yonumuzu kesfediyoruz. Mutluluk ve huzur gelirsin tüm bu keşifler...
Okuyan-okumayan herkes icin bu sene iyi bir sene olsun...
Yeniden ben...
Uzunca bir aradan sonra, bloguma yeniden sahip cikmak adina buradayim... Yilin son gunu mu, yeni yilin ilk gününe bir kala mi bilemedim. Cok cesitli duygular icindeyim.
Sibel Atasoy demis ki: "yeni başlangıçların ancak kişinin radikal kararları ve bunları uygulama konusundaki sarsılmaz niyeti ile ilgili olabilir, artık dışardan dayatılan başlangıç ve sonlara ilişkin kendimizi kandıramaz olduk."
Ben de bu sene, ozellikle de sonlarina dogru kendim icin bir takim tohumlar ektim topragima, buyusunler, beni de buyutsunler diye... Yeni yilda, kendimde yesertiklerimle yenilenmek ve degismek umuduyla...
Bir süre sonra,
Bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
İnce farkı öğrenirsin,
Ve aşkın yaslanmak,
Birlikte olmanın da güvende olmak
Anlamına gelmediğini öğrenirsin,
Ve öpücüklerin sözleşme
Ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye
Başlarsın,
Ve yenilgileri
Başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın,
Bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin
Zarafeti ile,
Ve her şeyi
Bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
Çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir.
Bir süre sonra
Güneşin ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin
Eğer fazla maruz kalırsan
Bu yüzden,
Başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
Kendi bahçeni yarat
Ve kendi ruhunu kendin süsle.
Ve göreceksin ki dayanıklısın…
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin.
Veronica A. Shoffstall
20 Ekim 2009 Salı
Bilincaltimi nasil cozumlerim? Cevap: Ruyalar
Elveda degil, sonra gorusuruz...
12 Ekim 2009 Pazartesi
24 Eylül 2009 Perşembe
Babanı en son ne zaman gordun?
Bazen bir film izlersiniz hayat degisir ya da baska bir film izlersiniz hayatiniz gozlerinizin onunden gecer bir film seridi gibi… Bir film izlersiniz ya da, bu sefer kendinizi yerine koyarsiniz sectiginiz karakterin. “Ben olsaydim onun yerinde…” diye gecirirsiniz icinizden, “onun kadar cesur olabilir miydim, onun kadar iyi dovusebilir miydim gecmisi golgeleyen yaralarla?” Bazen bir film izlersiniz yazmak istegi uyandirir sizde. Ya da baska bir film izlersiniz kendi hayatinizdaki bir seyle bag kurarsiniz arasinda. Adini bile hatirlamazsiniz belki bir sure sonra filmin ya da kimin oynadigi hakkinda en ufak bir fikriniz bile olmaz uzerinden belirli bir zaman gectiginde. Yasamis olmasaniz da yasamis kadar olursunuz ve ozdeslestiginiz karakter, bag kurdugunuz olay, uzerinde dusundugunuz dialog uygun bir zaman kollar, gun gelir size yol gosterici bir rol oynar hayatinizda.
İyidir sinemaya kaptirmak, kaptirik olmak. Yasamiyorsak, yasayanlardan dinleriz hayatin farkli melodilerini...
Bu film de oyle bir film... Duygulari uyandiran cinsten. Babasindan sonsuza dek ayrilacagini idrak ettigi an icine dusen atesle, tum gecmisi sorgulamaya baslar Colin Firth’in canlandirdigi karakter.Sevgi, nefret, ofke, acima gibi tum uc duygulari babasina besleyen, bu agir yuku yillarca pesinde surukleyen birinin bundan kurtulmasi elbette cok kolay olmayacaktir...
Filmi seyrederken ben de dusundum babami en son ne zaman gordum diye... Ruzgarli bir geceydi, uzerimi ortmeye gelmisti babam, karanlikta belli belirsiz gordum onu. Panjuru indirdi ruzgardan korumak icin beni... 10 sene onceydi. Sonra sessizce sonsuzluga karisti. İsmi Savas'ti ama baristi varligi. Geride bende sonu olmayan bir huzun kaldi.
Dunden sonra, yarından once yasam durur!
Ufuk Çizgisi aramızdan ayrılmış. Yalnızca takma ismiyle hafızamda yer almış, kısa bir an yaşamlarimiz kesismis... Bir duaymıs son satirlarini dolduran. "İsin, evladin, omrun ve olumun" hayirlisini dilemis. Olumun de hayirlisini dilemek gerek elbette. Aci cekmeden, kimseye cektirmeden... Var olus amacini kesfedip, gerceklestirdikten sonraki huzurla. Arkanda kirginlik birakmadan, usulca... Yasamak ve yasamamak arasindaki ince cizgide yol alirken, dokundugumuz yasamlara ne katabildigimiz, kendimizi ne kadar dogru ifade edebildigimizin farkındaliginda.
12 Eylül 2009 Cumartesi
Bana Hukmet!
Sokaktan gecerken scooter'ın üzerinde universitedeki oda arkadasi Charlie'yi (Adam Sandler) gorur Alan... Uzun zamandir gormedigi icin ve aslinda arayip da bulamadigi icin heyecana kapilir. O gun yakalayamaz ama kader onlari bir kez daha karsilastirir. Charlie Adam'i hatirlamaz ama birlikte takilmaya baslarlar. Charlie tuhaftir. Kopuktur. Kulagindaki muzikle yasar. Hayattan fisini tamamen cekmis gibidir. Alan arkadasi icin elinden geleni yapmaya baslar/calisir. Ama onu hayata geri cekmek ciddi bir mucadeledir.
Charlie yuksek sesli muzikle dolastigi gibi yuksek sesle batari de calar... Kafa sesini duymaktan korkuyordur... Neden mi? Filmi izlemeniz gerekiyor... Sonlara yakin mahkeme sahnesinde Adam Sandler'ın kulakligina siginip, kendini ortamdan kapatmaya calistigi bolumde goz yaslarimi tutamadim.
Adam Sandler'i zaten cok severdim. Bu filmdeki performansiyla kalbimdeki yerini biraz daha saglamlastirdi. Psikiyatrist rolundeki Liv Tyler'ı ise baya bir estetiklenmis gordum. Yazik dedim icimden cok guzeldin zaten, ne gerek vardi. Magazinlerden birinde okuduguma gore bu estetik yuzlere Pillow Face/Yastik Yuz deniyormus. Gecenlerde Meg Ryan'ı izledigimde de cok hayiflanmistim yeni yuzu icin. Her neyse konudan sapmayalim.
Film Digiturk'te oynuyor. Eylul ayi icinde izlenebilir...
11 Eylül 2009 Cuma
Bir dahi, bir sizofren, bir muzik, bir dunya ustu deneyim firsati...
8 Eylül 2009 Salı
Mesaj kaygılı entry!
En sevdigim sembolun "peace" olmasi bir tesaduf degil aslinda. kendimi bildim bileli birileriyle baris halinde olamama durumu motivasyonumun dusmesine neden oluyor. Empatimi kurarim, ne gerekirse yaparim. Cunku bilirim ki her iyinin icinde biraz kotu, her kotunun icinde biraz da olsa bir iyi yasar. Ya da soyle ifade edebiliriz dogru egilip bukulmez gibi gorunse de kisiden kisiye degistigi suphe goturmez. Bu gibi durumlarda empatinin ustune bir de hosgoru eklememiz gerekir ki her zaman evde bulundurmamız gereken bir malzemedir bu. Bir dostum var benim. Cook eskilerden. Cok da sevdigim biri. Baris halini ihlal etmistik gereksiz yere. Ne bir kotulugumuz dokundu birbirimize, ne baska bir sey. Severiz de birbirimizi, biliyorum. Arayasim, gorusesim var, ozledim cok ama elim telefona gitmiyor bir turlu. Ne yapsam, ne etsem. Telepati kursam da ben aramadan o beni arasa. Yontemi bilen var mi aranizda :)
7 Eylül 2009 Pazartesi
İYİMSERLİK ANDI
Aklımın dinginliğini hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecek kadar güçlü olmaya,
Karşılaştığım herkesle sağlık, mutluluk ve başarıdan söz etmeye,
Tüm arkadaşlarımın kendini değerli hissetmelerini sağlamaya,
Her şeyin aydınlık yüzüne bakmaya ve iyimserliğin gerçeğe dönüşmesine çabalamaya,
Yalnız en iyiyi düşünmeye, yalnız en iyi için çalışmaya ve en iyiyi beklemeye,
Başkalarının başarısından kendiminki kadar coşku duymaya,
Geçmişin yanlışlarını unutmaya ve gelecekte daha büyük başarılara ulaşmak için var gücümle çalışmaya,
Her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahip olup selamladığım her canlı varlığa gülümsemeye,
Kendimi sürekli olarak geliştirmeye,
Başkalarını eleştirmeye zaman bulamayacak kadar çok zaman vermeye,
Kaygılanmayacak kadar yüreği geniş,
Kızgınlığa kapılmayacak kadar yüce,
Bozguna uğramayacak kadar güçlü,
Ve üzüntüye kapılmayacak kadar mutlu olmaya kendi kendime söz veriyorum!
denemeye deger.
Hafta sonu filmleri.
Hafta sonu izledigim 2 farklı ucta 2 super filmden bahsetmek istiyorum. Biri romantik. Jennifer Aniston'un Management adlı filmi. Erkek sevdi mi tam sever konseptini bire bir dogrulayan, sonundaki sahneyle duygusalliktan koparıyor.
2 Eylül 2009 Çarşamba
İçeriye dogru giden yolda...
Yaşamayı secmek, sevmek kolay mi sanki? bir nedene baglamaksizin, nefes aldigin icin bile sukretmek gibi, ibadet edercesine sevebilmek, her getirdigini olgunlukla kapida karsilamak, gerektiginde bir "allahaısmarladik"la yolcu etmek, ozgurlestirmek. tum bunlar caba istemez mi?
28 Ağustos 2009 Cuma
BU YAZ KESFETTİGİM MUHTESEM TATLAR!
İlki yaz başında bir arkadaşımın tavsiyesiyle yediğim Tokat Katmer'i... Balla muhteşem oldu. Pekmezle, beyaz peynirle ya da krem çikolatayla da denenebilir.
27 Ağustos 2009 Perşembe
Kucuk bir tatil zamanım geldi.
26 Ağustos 2009 Çarşamba
MUM ALEVİ İLE OYNAYAN KEDİNİN ÖYKÜSÜ
O evde bir kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.
Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bir hava vardı.
Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukcasına,
Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bir baktı, bir daha, bir daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı bir el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı...
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.
Kedi oyunlarında büyüyordu,
Mum, üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bir ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.
Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum küçülüyordu yanmalarında,
Yitirerek gitgide yakmalarını.
Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.
Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.
Bir mumun yanmasından
Ve bir kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bir gecenin tam ortasında
Bir evin bir odasında
Göz-göze susan
İki insan.
Mum yandı bitti
Kedi büyüdü gitti.
oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.
O iki insandan, sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.
Nerede bir mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bir kedi,
Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.
22 Ağustos 2009 Cumartesi
Havuz sefalarimin sonu yaklasirken...
21 Ağustos 2009 Cuma
Kıssadan hisse
20 Ağustos 2009 Perşembe
Ajda nostalgia!
Cok fazla sevdigim sarkisi var. Ajda'nin kendisi de benim icin cok ozel. Evde annemin aldigi plaklar arasinda vardi cooook yillar once. O yillardan beri (estetik ameliyatlardan bahsetmiyorum), kendini her daim yenileyen, formunu koruyan, estetik, esprili cok ozel bir kadindir Ajda. Seviyorum seni. Aksam Harbiye'de Ajda konserine gidiyorum. Bu heyecanli anlatisim ondan... Asagidaki sarkilari da dinlemek gerek :)
19 Ağustos 2009 Çarşamba
''Sana ihtiyacim var, gel'' diyebilmekmis guclu olmak!
Herkesin mutlu olmak icin baska bir yolu varmis,
Kendi yolumu cizdigimde anladim.
Bir tek yasanarak ogrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek degil.
Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim.
Yureginde ask olmadan gecen her gun kayipmis,
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim.
Aci doruga ulastiginda gozyasi gelmezmis gozlerden,
Neden hic aglamadigini anladim.
Aglayani guldurebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gozyasimi kahkahaya cevirdiginde anladim.
Bir insani herhangi biri kirabilir,ama bir tek en cok sevdigi, acitabilirmis,
Cok acittiginda anladim.
Fakat, hak edermis sevilen onun icin dokulen her damla gozyasini,
Gozyaslariyla birlikte sevincler terk ettiginde anladim.
Yalan soylememek degil, gercegi gizlememekmis marifet,
Yuregini elime koydugunda anladim.
''Sana ihtiyacim var, gel! '' diyebilmekmis guclu olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim.
Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim.
Sana sevgim simarik bir cocukmus, her dustugunde ziril ziril aglayan,
Buyuyup bana simsIki sarildiginda anladim.
Ozur dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis pisman olmak,
Gercekten pisman oldugumda anladim.
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis,
Sevgi dolu yureklerin gururu olmazmis,
Yuregimde sevgi buldugumda anladim.
Olurcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermis bir gun affedilmeyi,
Beni af etmeni olurcesine istedigimde anladim.
Sevgi emekmis,
Emek ise vazgecmeyecek kadar, ama ozgur birakacak kadar sevmekmis...