25 Ocak 2010 Pazartesi

Pembe olsa da "bir", gri olsa da!

Guzel bir rengi vardi, aldik seve seve. Rengi icin degil elbette yazani da seviyorduk, yazdirani da... Hatta her aksam eve donerken arabada bir ben okuyordum ablam kullanıyordu, bir o okuyordu ben dinliyordum. Her kelimesi, her satır sonu kendine aşık etti, aşka aşık olduk yol boyunca. Bir gun gazetede bir haber gordum. pembe kapaklı diye erkekler alıp okumuyormus diye gri yapmislar. sasirdim. ama okuyacaklarsa "değer" diye dusundum sonra. ne kadar cok kisi bu duygusal bagi kurarsa aşkla o kadar yucelmez miydi insanoglu, yaklasmaz miydi biraz daha icindeki o yuce tarafa... Yazan Elif Şafak'tı, yazdıran Mevlana... Cok oldu yayinlanali ama okumayanlar icin yeni bir animsatma olsun bu yazi. İnsan olmayi, saf dusunceyi, barisi, bir olabilmeyi hatirlamak icin... Bunca kutuplasmanin icinde yitip giden insani degerleri yeniden kesfetmek icin sizi de "Aşk"ı okumaya davet ediyorum. İcindeki hikayeler, sizi baska hayatlara dokunmak icin cagiriyor, bir baslayin gerisi gelecek...
Kitap bir kapi olabilir Mevlana'nın derin dusunce dunyasina. Sevgiyi bir farkli yasiyor, bir farkli tarif ediyor, yasayarak, acısını dolastirarak damarlarında. Sonra aklıma bu topraklardan gecen Kavuklu geliyor. Binbir memleketten, ten renginden, din ve dilden insanı İstanbul'da aynı sahnede bulusturan ölümsüz islere imza atan o buyuk usta... Pir Sultanlar, Karacaoglanlar, Nasrettin Hocaların adı gecmiyor pek. Eski mi, yoksa geleneksel mi oldugundan, yoksa aslinda temas etmekten cekinildigi icin mi? Eee ne de olsa zaman başka zaman! Oysa onlar degil mi bugunlere gonderme yapan zaman otesi sozlerin dili, onlar degil mi topragimizda buyuyen her cocugun genlerindeki degerli bilgi... Faydalanmak elimizde.



Birliğe Ulaş

Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.

Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?

Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
peki, kutlu ne, kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
iki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

Sen habire gevele dur bakalım,
habire 'usul boylu birlik çam ağacı' de,
sonu nereye varır bunun, nereye?

Şu beş duyudan, altı yönden
varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
insanlara karıl, insanlara,
insanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.

Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini.
Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini.
Tertemiz can canlığını işler, canlığını.
Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.

Ama sen canı da bir bil, bedeni de,
yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine,
hani bademler gibi, bademler gibi.
Ama hepsindeki yağ bir.

Dünyada nice diller var, nice diller,
ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
can nasıl koşar, bunu canlara iletir.


Mevlana Celaleddin Rumi

2 yorum:

nuriye dedi ki...

Migros'ta dolaşırken kitaplara bakiyordum, elimde Elif Şafak'ın "aşk" kitabını gören bir kadın yanıma gelerek kitabın çok iyi olduğunu ve mutlaka okumam gerektiğini söyledi. Ben o gün almadım kitabı ama sonra aklıma takıldı, sonra sipariş verdim bugunlerde gelecek. Bazı şeyleri yapmam için sanki işaretler veriliyor, buna inanmaya başladım artık. Bir de sen bu kadar güzel şeyler söylüyorsan okumam şart oldu artık. Teşekkürler Beste'cim bizimle paylaştığın için...

Deniz dedi ki...

ah şu erkeklerin renk hassasiyetleri... yoksa onlara renkleri öğretenleriki mi demeliydim?